Bir Sabahattin ZaimYazısı

Allah’ın her topluma, kendilerine çeki-düzen versinler, omurgalarını oluştursunlar, gidişatlarını belirlesinler diye, zaman zaman sıra dışı insanlar gönderdiğine inanırım ben. İnanıyorum ki, Makedonya’dan Anadolu’ya gönderilmiş böyle bir cevherdi Sabahattin Hoca.

Evet, böyle diyorum ben onun için. Gerçekten de hayatı boyunca aldığı nefesleri asla zayi etmedi. 1950’lerden beri Türkiye’nin hangi ‘yerli’ kurumu varsa hepsinin temeline bir taş koydu, duvarına bir tuğla yerleştirdi ve geçtiğimiz sene ebediyete uğurlandı. Prof. Dr. Sabahattin Zâim’den bahsediyorum. Haddim olmayarak…

Bizler, Sabahattin Hoca’yı sevenlerinin ve talebelerinin şahitliğiyle tanıyoruz. Kendisini görüp de ilk sohbetini canlı olarak dinlediğimde, Hoca çoktan emekli olmuş, bembeyaz sakalıyla "Gidiyorum, helal edin hakkınızı” deme fasıllarındaydı. Hamd olsun, kendisini dünya gözüyle görebildim.

Sabahattin Hoca, giderken harika bir şey daha yaptı. Bütün hayatı zariflikler, incelikler ve gelecek nesillere, bizlere adanmış hedeflerle geçen bu muhteşem insan, hatıralarını kaleme aldı ve Rabbimizin huzuruna öyle yürüdü. Bütün hayatı gibi, vefatında bile bize nice hisseler emanet ederek…

‘Bir Ömrün Hikâyesi’… Sabahattin Zâim’in hatıraları bu ismi taşıyor. 800 sayfayı aşan koskoca bir cilt, onlarca renkli fotoğraf, hatıralar, hatıralar… Kitabı elinize aldıktan sonra doyamıyorsunuz. Adeta eriyor, satırların içine süzülüp gidiyorsunuz. Bugünlere nasıl gelindiğinin macerasını, Urumelili bir çelebinin dilinden okurken, Türkiye’nin yarınlarını da daha iyi görebiliyorsunuz…

İmam-Hatipler, İlim-Yayma Cemiyeti, Aydınlar Ocağı, Birlik Vakfı, diğer kurumlar, dernekler, üniversiteler ve akademik hayat, YÖK…

Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Mehmed Zâhid Kotku, Necmettin Erbakan…

Akademik camiadan, siyaset ve ekonomi sahnesinden, sosyal hayattan yüzlerce sima…

Hepsiyle yaşanmış, paylaşılmış, tarihe mal edilmiş hatıralar, anekdotlar, izlenimler…

* * *

Sabahattin Hoca’nın hatıralarını okurken benim en çok sorduğum soru şu oldu: "Aaa, burayı da mı Hoca kurmuş?” Gerçekten de Türkiye’nin son 50 yıllık hayatında öyle köşe başlarında durmuş ki Hoca, belli bir makama gelen herkes üzerinde istisnasız emeği ve hakkı var. Ya Hoca’nın direkt talebesi, ya talebesinin talebesi, ya da ondan bir şekilde faydalananların yakını…

Arkasından yazılanlara ve cenaze merasimine bakınca, her kesimden insan tarafından nasıl sevildiğini, kendisine ne büyük saygı duyulduğunu görüp de, hayran olmamak elde değil.

Vefatının ardından bir yazı yazan talebesi Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un şu cümleleri ne güzeldi:

"Nasıl bilirdiniz sorusuna kaç kişi için bu kadar canlı, yürekten ‘iyi bilirdik’ denebilir?

Biz sizi çok iyi bilirdik. Hakkımızı helal etmeye gelince... Esas siz hakkınızı helal edin bizlere, millete...”

* * *

Bilmem, henüz 30 yaşına bile gelmemiş bir gencin Sabahattin Zâim Hoca gibi birinin çabalarını değerlendirmesi doğru olur mu…

Ama ben yine de Hoca’nın böyle geniş bir sevgi ve saygı hâlesiyle çevrelenmesinin nedenlerine de değinmek istiyorum kendimce:

Hoca, her şeyden evvel mü’mindir. Lâkin öyle suya-sabuna dokunmayan, İslâm’ı kendi içine kapanmak ve dışarıda olan-bitenden soyutlanmak olarak anlayan bir mü’min değil. Allah’ın kendisine verdiği vazifenin şuurunda, müteşebbis ve cesaretli bir mü’min.

Hoca, içinde yaşadığı toplumun şartlarını ve imkânlarını / imkânsızlıklarını çok iyi bilmektedir. Ne olmayacak şeyler peşinde koşar ve koşturur, ne de yapılabilecek şeyleri savsaklar. Bazı şeylerin vaktinden önce yapılırsa / söylenirse ham kalacağını; vaktinden sonra yapılırsa / söylenirse de eskiyeceğini bilir.

Hoca, ilmi en müfîd azık olarak görür. İlimsiz yola çıkılmayacağını çok iyi bildiğinden, kendisini ilmî mecradan çıkaracak her türlü teklifi de kibarca reddeder hayatı boyunca.

Hoca, Müslüman camianın bölünmeye / parçalanmaya / ihtilâfa her zaman kolayca düştüğünün farkındadır. Bu sebeple, farklı meşrepteki Müslümanlarla diyalogunda empati ve hilm öne çıkar. Herkesi can-ciğer sevmez elbette, ancak yaklaşımında her zaman hoşgörü ve nezaket ön plandadır.

Hoca, siyasetsiz olmayacağının şuurundadır. Ancak o siyaseti gündelik kaygıların, kavgaların ve tartışmaların üzerinde, çok daha yüce bir ideal olarak görür. Ona göre siyaset, Müslümanca yapılmalıdır. Müslümanca siyaset ise, ilimi, bilimi, hikmeti, ahlâkı, edebi ve nezaketi ıskalamayan bir siyasettir. Hoca, hayatı boyunca hep bu yönde eğitmeye çalışır kendisinden feyz alanları…

Hoca, insan ilişkilerinde yumuşak huylu ve kusurları örtücü bir tavrın sahibidir. Onunla konuşanlar, tanışanlar kesinlikle kendilerini yabancı, eksik, garip hissetmezler.

* * *

Allah’ın her topluma, kendilerine çeki-düzen versinler, omurgalarını oluştursunlar, gidişatlarını belirlesinler diye, zaman zaman sıra dışı insanlar gönderdiğine inanırım ben. İnanıyorum ki, Makedonya’dan Anadolu’ya gönderilmiş böyle bir cevherdi Sabahattin Hoca.

http://gencdergisi.com/6292-vazifesini-yapti-ve-gitti---.html
Yorumlar
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ