İYC Hacı Muharrem Yurdu'ndaki devre arkadaşlarımın buluşma gecesinde çekilen bir fotoğrafta tanıdık yüzler, benden parçalar, zaman artığı sözler, durumlar ve olaylar aradım.
Bir fotoğraf karesi bize ne anlatabilir? Çok şey mi yoksa hiçbir şey mi? Anlatan karenin kendisi midir yoksa anlatılmayanı anlayan mı vardır? Ne olursa olsun, hangi durum söz konusu olursa olsun fotoğraf karesi ‘an’a şahitlik eden bir eylemdir. Bu yönüyle hem canlıdır hem donuk. Canlıdır çünkü an’ı donduran bir fotoğrafa bakarak an’da yaşananlar, söylenen sözler bir bir zihin dehlizlerinden gün yüzüne çıkar. Donuktur çünkü artık "o an” değildir, fotoğrafa bakılma an’ı diye yeni bir zaman vardır. Hissiyat farklılaşmıştır.
Bir fotoğraf karesinden hareketle bir dünya okunabilir mi? O an’a misafir olmak mümkün mü? Bu sorunun cevabı elbette olacaktır ki bu, fotoğrafından varlık gerekçesidir.
|
Geçenlerde haberdar olduğum ama gitme imkânı nasip dairesinde olmayan bir birlikteliğin fotoğraf karesini görünce bir sürü şeyi aynı anda düşündüm. "Epey zaman geçti üzerinden” dedim. Önce kimlerin bu birliktelikte olma nasibinde olduğunu merak ettim. İnsan bir fotoğraf karesinde önce ne arar? "Tanıdık bir yüz” olsa gerek bu sorunun cevabı. Tanıdık yüzler bulunduktan sonra yüzlere dikkatlice bakılır. Yüzlerde zamanın izleri aranır. Yüz, zamanın aynasıdır çünkü.
Her fotoğrafta en arkada ya da fotoğraf karesinin bir kenarında olmayı tercih edenAsım Gültekindikkatinizi çekebilir mesela. Asım Gültekin’in fotoğraf duruşu bellidir. Değişmez: Başı hep bir yana düşüktür. Acz hali hâkimdir görüntüsünde. Sonra gözler başka tanıdık yüzler arar.
Ben deİlim Yayma Cemiyeti Hacı Muharrem Yurdu’ndaki devre arkadaşlarımın buluşma gecesinde böyle tanıdık yüzler, benden parçalar, zaman artığı sözler, durumlar ve olaylar aradım. Baktım ki aradığım parçalardaki izler hep aynı. Yurdun öğrencilerini ikiye ayırmıştık: Dertliler ve dertsizler. Dertsiz arkadaşlar yurdun içindeki sosyal etkinliklere pek katılma taraftarı olmayan arkadaşlardı. Dertliler ise her etkinliğin içinde olan, ne öğrenci ne de idare tarafından tam anlaşılamayan bir topluluktu.
Bir toprağı, bir binayı biz yapan şey nedir? Fotoğraf görünen midir? Yoksa görünen de bir görünen mi vardır? Fotoğraf karesi ne kadar an’dır ya da ne kadar geçmiştir? Fotoğrafta yansıyan irade kimin iradesidir?
Dertliler vefada sabit-kademdir daima
Her şeyden evvel o gece kim tarafından çekildiğini bilmediğim bu fotoğraf bana dertliler grubunun ‘vefa’da sabit-kadem olduğunu gösterdi. Buna sevindim. Takdirin nasip dairesinde olsaydı da ben de o fotoğrafın içinde olaydım. Ama nasibim başka demlerdeydi.
Bir fotoğraf kaç hayat taşır içinde? Kaç bakışla görülür bir fotoğraf? "Fotoğraf karesine sığanlar kadardır bu bakış” desek başkalarının hakkını gasp etmiş mi oluruz? Başkasının hakkına girmekten sığınırız sahibimize. İlim Yayma "ihtiyarlar Heyeti” buluşması fotoğrafında bir sürü hayat, o hayatın içinde bir sürü insan ve olay gördüm. Ta İlim Yayma’yı ilk kuranlara kadar gittim. Prof.Vecdi AkyüzHocanın İstanbul İmam-Hatip Okulu’na kayıt sırasında yaşadıklarını anlatırken duygulanmaları hâlâ kulaklarımda.
Yurt yan gelip yatma yeri değildir
Bir yakınınız okumak amacıyla başka bir şehirde yaşama imkânına sahip olsa onu nereye emanet etmek istersiniz? Kendi adıma bu sorunun cevabını rahatlıkla İlim Yayma olmalı derim. Şüphesiz ki Rabbimde kalbimin duasının karşılığını vermiştir. KardeşimAhmet Yavuz’un kendini inşâsı için Kütahya’da nefeslenme süreci başladığında Kütahya’da İlim Yayma’ya ait bir mekânın olmasını o kadar çok istedik ki Rabbim de bizim isteme zamanımızla Kütahya’daki İlim Yaymalı dostların bir mekânımız olsun isteme zamanını ayniyete erdirdi. Kardeşim Yavuz, İlim Yayma’da kalmalıydı çünkü ben İlim Yayma’nın bir mektep, bir kişilik mektebi olduğunu tatmıştım. Bu, İlim Yayma yurtlarını diğerlerinden farklı kılan en büyük özelliktir.
Öncelikle İlim Yayma yurdunda kalan bir öğrenci, kendinden ve geçmişinden haberdardır. Değer mefhumunu inşâ etmek için gayret eder. Kitapla barışık bir mizaca sahiptir. Hacı Muharrem’de kitap okumaları yaptık. Sahuru süsleyenYitik Cennetokumalarını, bu okumalara katılan hangi arkadaşım unutur ki? Ya da harçlıklardan kısılarak, imkânlar zorlanarak kitap kampanyalarından yararlanmaya çalışan Anadolu’nun güzel insanlarını kim hayırla anmaz ki?
Yapılan iş sadece kitap okumak değil; kitap sahibiyle de tanışır İlim Yayma yurdunda kalan öğrenci.Atasoy Müftüoğlu,İsmail Coşkun,Rasim Özdenörengibi sayılması cihana bedel değerler ile yüz yüze tanıştık. Ki mesela 8 ay içerisinde 80'den fazla yazar ve ilim adamını tanımış olduk o yurtta biz.
Dergiler süsledi gece uykusuzluklarını. Her mizaca uygun süreli yayınlar. İsteyen açsın Dergâh okusun, isteyen Haksöz’le başka kapılar aralasın. İstiyorum ki kendimi inşâ eden nice Ahmet Yavuz’lar, Hacı Muharrem’de bir ayda yapılanları bir yılda yapabilme imkânına sahip olsa. Galiba dertli yurt sahipleri lazım önce.
Dertli sesler heyeti toplantısı
İlim Yayma çevresinden ilk tanıdığımRecep Kabakçıidi. Bizim devrin yurt müdürü. Dertli bir dolap gibi inleyen Muhammedî muhabbetten bahseden, kapısı açıksa sorgusuz-sualsiz girebildiğiniz bir odaya sahip Recep Hoca. Kesinlikle maharetli bir isim. O zamanlar genel merkezinin imkânlarıyla işi döndürmeye çalışmaz, yurdun kültürel etkinliklerinde kullanılmak üzere yeni kaynaklar bulurdu. BarekAllah güzelliğinin zuhuratıdır Recep Kabakçı Hoca. En son iki yıl önce Bursa İYC’de düzenlediğimiz Öğrenci Sempozyumu için teşekkür hükmünde bir görüşmemiz olmuştu. Özlemişim kendisini.
Yurt ortamını tadanlar bilir ki yurdun gece sorumlusu her şey demektir. İlim Yayma Yurdunun gecelerinin her şeyi İsmail Ağabeydir. Onunla ne tatlı, bereketli ve muhabbet dolu vize ve final çalıştığımı hatırlarım. Yurdun dertlilerinden biriydi. Bazısına sert gelen mizacının altında müthiş bir sevgi taşıdığına her zaman şahit tuttu Rabbim. Onunla geçirdiğim geceleri, sohbetlerimizi, ders çalışırken beni ağırlamasını unutmak mümkün mü? Elbette değil. Umulur ki bu satırlar kendisine duyduğum muhabbetin bir nişanesi olur.
Hemen gönlümİbrahim TürkmenoğluAğabeye uğramak istedi. Müthiş bir duraktır İbrahim Ağabey. Her işini aşk ile yaptığına şahidim ben. Tabii, İbrahim Türkmenoğlu’nu reisimizZekeriya GençAğabeyle birlikte düşünmek gerekir. Ah, Zekeriya Reis yine hasta olsan, İbrahim Türkmenoğlu’yla koluna girerek Cerrahpaşa’nın yemekhanesine gitsek ve İbrahim Ağabey teker taklidi yapsa da biz de muhabbetle kahkaha atsak. Yirmi sekiz yılımı versem ağabeylerim o ana tekrar kavuşur muyum? Ben hazırım Müslüman Ağabeylerim.
Ağabeylerimden sonra yaşdaşlarımla görüştüm fotoğraf karesinde.Metin Çavuşoğlu,İbrahim Taha Dursun,Hulusi Yiğit,Tevfik Ünal,Ferhat Özden Canpolatkardeşler ve diğer dostlar. Hangisiyle yaşanılmamış bir an yok ki? Daha geçenlerde bir düğün vesilesiyle Metin’le görüştük. Aynı ortamda İbrahim Taha ile buluşmak nasip oldu. Metin’le Konya’da buluşmamızın üzerinden birkaç sene geçmiş. Uzun ve bir o kadar da bereketli bir şekilde, Bursa otogarında sohbet etme imkânımız oldu. Nasip edene binlerce şükür. Yurdu, imkânları, dostlukları, kırgınlıkları, sevinçleri yani en esaslısından hayatı bütün cepheleriyle birkaç saate sığdırmaya gayret ettik. Metin o fotoğrafın çekildiği gece, yine yanık sesiyle türkü ya da ilahi okudu mu acaba?
Hele karede biri var ki neyinin sesinin tadı hâlâ yâdımdadır: Önce neyzen sonra doktor Ferhat Özden. Yurt günlerinde kendisinden epey meşk dinledik. Dinlemekle kalmadık, pek çok yurt etkinliğinde beraber bulunduk. Hatta ünsiyetimiz o kadar ziyadeleşti kiBirdenbireadlı derginin yayın kurulunda beraber yer aldık.
Fotoğraf karesine bakarak nice bereketli ay, gün ve saat zuhura geldi. Fotoğrafın içine sığamadım. Kare taştı, karelere bölündü ve pek çok kapı açıldı bana. Size de o kapılardan bir kısmı düştü sadece.
Zeki Dursun, o günlerin hasretiyle yazdı
http://www.dunyabizim.com/ilgilihaber/4666/yurt-yan-gelip-yatma-yeri-degil.html