Hazine Garantisi Dosyası

Hazine Müsteşarlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi Hakkında Yönetmelik 19 Nisan 2014 tarihli ve 28977 sayılı  Resmi Gazetede yayımlandı. Bu konuda farklı yazı ve (olumlu/olumsuz) yorumları derledim: 

++ 

 

 

 

1.10 soruda Hazine garantisi konusunda Hazine açıklaması

2.Yap İşlet Devret ve Hazine Garantisi- Mahfi EĞİLMEZ

3.Hazine garantisi mali disiplini tehlikeye sokar mı?

4.Hazine Garantisini Nereye Vermeli?Hakan Güldağ

5.Hazine Garantisi Meselesi- Ali İhsan KARACAN

6.Kredi bulamayana ‘devlet garantisi’- Güngör URAS

7.Özel sektörün borçlarına Hazine garantisi- Ercan KUMCU

8.Kamu projelerinin finansörleri belli oldu: Çocuklarımız- UĞURGÜRSES

9. Mevduat garantisinden buyuk proje garantisine- Abdurrahman YILDIRIM (Resim)

 

 

 


1.10 soruda Hazine garantisi konusunda Hazine açıklaması

1-Kamu Özel işbirliği ile yapılan projelere neden şimdi Hazine garantisi getirildi?
HAZİNE: Hazine tarafından gerçekleştirilen borç üstlenimine ilişkin yönetmelikle, yeni bir model getirilmedi. Yönetmelikle, Hazine’nin gerçekleştireceği borç  üstlenimlerinde usül ve esaslar belirlendi.

2-Getirilen borç üstlenim yönetmeliğinin yasal altyapısı nedir?
HAZİNE: Son yayımlanan yönetmelik ilk değil. Kamu Özel İşbirliği modellerinden olan yap işlet devret modeli ile ilgili projelere sağlanan yurtdışı finansamnın üstlenilmesine yönelik ilk düzenleme 2010 yılında 4749 sayılı kanunla yapıldı. Ayrıca Hazine tarafından gerçekleştirilecek borç üstleminin genel çerçevesi ile ilgili 21 Şubat 2013 tarihinde aynı kanuna 8/A maddesi eklendi.

3-Borç üstlenim sözleşmesi bir projede ne kadarlık finansmana garanti veriyor?
HAZİNE: 3996 sayılı kanuna göre proje şirketlerinin yatırım tutarının minimum yüzde 20’si kadar özkaynak yükümlülüğü getirildi. Borç üstlenim taahhüdü özkaynak dışındaki finansmanı içeriyor. Ayrıca borç üstlenim tahhüdü sadece yurtdışından sağlanan finansmana tamamen veya kısmen verilebiliyor. Görevli şirketin kusuru nedeniyle sözleşmenin feshedilmesi nedeniyle fesih tarihi itibarıyla borç bakiyesinin yüzde 85’inin üstlenilmesi yönünde taahhüt veriyor. Böylelikle kreditörler de riski paylaşıyor.

4-Borç üstlenim anlaşması ile amaçlanan nedir?
HAZİNE: Borç üstlenim mekanizması ile proje şirketi hem de kreditör açısından projenin devamlılığı ve başarılı bir şekilde tamamlanması için gereken risk paylaşımı sağlanıyor.

5-KİT ve mahalli idarelerin YİD modeliyle gerçekleştireceği projelere de Hazine Garantisi verilecek mi?
HAZİNE: Hayır. Borç üstlenimi genel bütçe kapsamındaki kamu idareli ile özel bütçeli idareler tarafından YİD kapasamında projeler için uygulanan bir mekanizmadır. KİT’lerin veya mahalli idarelerin YİD modeli ile gerçekleştirecekleri projeler için Hazine tarafında borç üstlenim taahhüdü verilmesi mümkün değildir.

6-Borç üstlenim tahhüdü için asgari yatırım tutarı nedir?
HAZİNE: Genel bütçe kapsamları kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından YİD modeli ile gerçekleştirilen ve asgari yatırım tutarı 1 milyar TL ve üzeri yatırım tutarı olan projelerde borç üstlenmi mekanizması devreye girebilecek. Sağlık Bakanlı ve Milli Eğitüim Bakanlığı tarafından yap-kirala-devret modeli projelerde ise asgari yatırım tutarı 500 milyon TL.

7-Bir yıl içerisinde ne kadarlık garanti verilebilir?
HAZİNE: Bütçe Kanunu ile borç üstlenim tahhütü limiti getirildi. 2014 yılı için söz konusu limit 3 milyar ABD Doları olarak belirlendi.

8-Borç üstlenim anlaşmaları neden Resmi Gazete’de yayımlanmayacak?
HAZİNE: :Borç üstlenim anlaşması son derece teknik hususları düzenliyor ve özel hukuk sözleşmesi niteliğinde. Bu sözleşmelerin Resmi Gazete’de yayımlanması, ileride yapılması muhtemel diğer borç üstlenim anlaşmalarında kamunun müzakere gücünü sınırlayabilir. Ayrıca şirrket tarafından sağlanan, üstlenim gerçekleşmediği sürece Hazine’nin taraf olmayacağı ve ticari sır niteliği taşıyan kredi koşullarının açıklanmasına neden olur. Bu nedenlerle borç üstlenim anlaşmaları Resmi Gazete’de yayımlanmamaktarı.

9-Peki Hazine garantilerinin ne kadar olduğu ve ne kadarlık bir risk içerdiği nasıl takip edilecek?
HAZİNE: Borç üstlenim taahhütlerinin yarattığı kredi riskinin borç stoku, mali disiplin ve borç sürdürülebilirliğine olası etkileri, Hazine garantilerinde olduğu gibi Hazine risk yönetimi kapmasında çeşitli senaryo analizleri ve araçları vasıtasıyla ölçülüp takip edilecek.

10-Bir ihaleye giren ve kaybeden şirket eğer o projeye daha sonra Hazine garantisi verilirse bu haksız rekabet yaratmayacak mı?
HAZİNE: Kamu kuruluşları tarafından YİD modeli ile gerçekleştirilen ihalelerde, ihaleyi kazan şirket ile ilgili idare arasında yapılan sözleşme taslakları ihale dökümanlarının bir parçasıdır. Bu kapsamda ihaleye teklif veren bütün şirketler, projede borç üstlenim taahhüdü verilip verilmeyeceğini ihale aşamasında bilmektedir. Dolayısıyla ihale aşamasında öngörülmemiş ve haksız rekabet yaratacak şekilde ihale koşullarını değiştirecek bir borç üstlenim taahhüdü verilmesi mümkün değildir.
http://realtime.wsj.com/turkey/2014/04/28/10-soruda-hazine-garantisi-konusunda-hazine-aciklamasi/

2.Yap İşlet Devret ve Hazine Garantisi- Mahfi EĞİLMEZ
 
Yap – işlet – devret modeli

1980’lerde Dünya Bankası tarafından geliştirilen yeni bir projelendirme türü olan yap – işlet – devret modeli bizde de siyasal iktidar tarafından uygulanmak istendi. Yap – işlet – devret modeli, bir kamu altyapı yatırımının, finansmanı, özel kesim şirketleri tarafından karşılanarak yapılması, belirlenen süre ile işletilmesi ve süre sonunda kamu kesimine devredilmesi modelidir. Modelin önemli özelliklerinden birisi de işletme süresince üretilen malların ya da verilen hizmetin bir bölümünün kamu kesimi tarafından satın alınacağının garanti edilmesidir.

Yap işlet devret modelinde Hazine garantisi
1980’lerin ikinci yarısında Türkiye gündemine giren bu modelin uygulanmasında bazı Hazine garantileri gerekiyordu. O zamanki mevzuat bu modele garanti verilmesine uygun değildi. Siyasal iktidarın isteği bu modelin de Hazine garantisi altına alınması yönündeydi. Hazine ise bu modele soğuk bakıyordu. Bunun temel nedenlerinden birisi Hazine’nin kurumsal hafızasında bu tür imtiyazların sonunda bir takım sıkıntılar yaratabileceğinin yer etmiş olmasıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde çeşitli yabancı şirketlerle yapılmış olan imtiyaz sözleşmelerine dayalı yatırımlar bu modelin öncülleridir. İstanbul’da Tramvay ve Tünel işletmelerine ilişkin sözleşmeler, Haydarpaşa Liman İdaresi sözleşmeleri yabancılara verilmiş bu tür üretim imtiyazları arasında en önde gelen örneklerdir. Bu imtiyazlar, sonunda büyük sorunlar yaratmıştır.

Bu aşamada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: İngilizcede financial innovation denilen bu tür finansal buluşların neredeyse tamamı Osmanlı’nın son 200 yıllık döneminde denenmiş ve sonuç Düyun-u Umumiye’ye gidiş olmuştur (Düyun-u Umumiye konusunu merak edenler şu yazıma bakabilirler: http://www.mahfiegilmez.com/2012/10/duyun-u-umumiye.html)

Geçtiğimiz hafta sonunda "Hazine Müsteşarlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre yap – işlet – devret modeli ile yapılacak yatırımlarda en az 1 milyar TL (Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarına ait projeler için 500 milyon TL) tutarındaki projeler için sağlanan dış kredilere Hazine garantisi verilmesi kararlaştırıldı. Hazine garantisi verilen projeyle ilgili sorunlar çıkması halinde alınan kredinin geri ödenmesinden Hazine sorumlu olacak.

Hazine garantisi, uzun yıllar yalnızca kamu kurumları için uygulandı. Örneğin bir KİT veya bir Devlet Üniversitesi ya da bir belediye bir projeyi gerçekleştirmek için dış finansmana ihtiyaç duyarsa burada Hazine garantisi devreye girerdi. Bu garantinin arkasındaki mantık çok açıktır: Hazine, bu sayılan kurumlarla bir finansman ilişkisi içindedir. KİT’in sermayesinin yarısından fazlası Hazine’ye aittir ve kârları Hazine’ye devredilir. Devlet Üniversitelerinin öz gelirleri giderlerine yetmediği için Hazine katkıları söz konusudur. Belediyeler ise Hazine’nin tahsil ettiği vergilerden pay alırlar (emlak vergileri belediyelere devredilmiştir.) Burada borçların geri ödenmesinde Hazine garantisinin devreye girmesi halinde Hazine’nin elinde bu borçlara karşılık, yapacağı ödeme ve aktarımları, ödenecek borçlara mahsup etmek gibi bir imkan vardır.

Yeni düzenleme ne getiriyor?
4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 8 ve 16’ncı maddelerindeki yetkiye dayanılarak çıkarılan bu yeni yönetmelik, yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı kiralanması modellerinin garanti sistemini temelinden değiştirmiş bulunuyor.

Bugüne kadar bu modellerde Hazine garantisi "satın alma garantisi” biçiminde işliyordu. Bunu bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki 5 milyar TL tutarında bir elektrik üretim tesisini özel bir şirket, yap – işlet – devret modeliyle yapacak ve 20 yıl süreyle işlettikten sonra bedelsiz olarak kamu kesimine devredecek. Bu şirketin, yapacağı bu tesisin üreteceği elektriği 20 yıl süresince satarak toplamda 10 milyar TL elde etmesinin beklendiğini varsayalım. Bu hesaplar hep belirli miktarda üretim yapılacağı ve üretilen elektriğin satılabileceği düşüncesine dayanır. Eğer belirli dönemlerde çeşitli nedenlere elektrik üretimi gerçekleşmez veya yeterli satış yapılamaz ve dolayısıyla tahmin edilen gelir elde edilemezse ne olacak? Borç nasıl geri ödenecek? Özel şirketin bu tesisi yapmak için gereken 5 milyar TL’yi bulmak amacıyla yabancı bankalarla görüşürken alacağı kredinin geri ödenmesinde bu tür aksamalar olması olasılığını ortadan kaldırması için devreye Hazine garantisi girmektedir. Hazine, bu gibi hallerde üretilen ama satılamayan bedeli satın almak veya üretilemezse de bedeli ödemek için garanti verir.

Yeni yönetmelik bu garantiye ek bir başka garanti veriyor şimdi. Aynı örnekteki tesisi yapmak için dış finansman arayışına giren özel kesim şirketine Hazine, en baştan garantiyi sunuyor. Yani bu şirket 5 milyar TL tutarındaki yatırımının tamamını dış finansman yoluyla yabancı bankalardan sağlayacaksa, Hazine bu borcun geri ödenememesi halinde garantörü olacak. Bu aksaklık tesisin üretime geçmesinden önce çıkmış olsa da fark etmiyor. Yani diyelim ki özel kesim şirketi 5 milyar TL tutarındaki krediyi aldı ve inşaata başladı. İnşaatı bitiremeden bir nedenle battı. Ortada ne üretim var ne satış. Ama Hazine garantisi var ve Hazine alınan bu krediyi ödemekten sorumlu.

Eskiden yap – işlet – devret modelinde Hazine’nin yatırım garantisi vardı, şimdi buna geri ödeme garantisi de (borç üstlenmesi adı altında) eklenmiş oldu. Yani eskinin yap – işlet - devret modeli dönüp dolaşıp yap – işlet - devlet modeli oldu.

Hazine’de çalıştığım yıllarda işin bu noktaya eninde sonunda varacağını, üretim ve satın alma garantisinin finansman sağlayıcılara yetmeyeceğini biliyordum. Bir ekonomide riskler artınca o ekonomide Hazine garantilerinin sınırları genişler. Bu yeni yönetmelik, özel kesim dış borçlarının tümüyle Hazine garantisi altına alınmasının ilk adımıdır. Yakında özel kesime borç veren yabancılar bu model dışında da Hazine garantisi sormaya başlarlar.
Bunlara ek olarak belirtmem gerekir ki bu yönetmelikle getirilen borç üstlenim meselesinin bu yönetmeliğin yürürlük tarihinden önce tamamlanmış bulunan ihalelere uygulanmaması ya da ihalelerin bu koşul da göz önünde tutularak yenilenmesi gerekir. Çünkü söz konusu ihaleler böyle bir garanti öngörülerek yapılmamıştır ve Hazinenin vereceği bu garanti işin fiyatını değiştirecek türden bir garantidir.

Ek: Hazine garantilerinin çeşitleri
Bu noktada Hazine garantilerinin günümüzdeki kapsamını belirlemek açısından tanımlara bir göz atalım.
(1)Hazine Geri Ödeme Garantisi:KİT’ler, sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait olan kuruluşlar, fonlar, kamu bankaları, yatırım ve kalkınma bankaları, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile diğer yerel yönetim kuruluşları lehine bu kuruluşların dış finansman kaynağından sağladıkları dış borçların geri ödenmesi konusunda verilen garantilerdir.
(2)Hazine Karşı Garantisi:Herhangi bir dış finansman kaynağının öngördüğü garanti programları çerçevesinde (1)’de sayılan kuruluşların borçlu sıfatıyla uluslararası piyasalardan temin edecekleri finansman imkânları için bir dış finansman kaynağı tarafından verilen garantiye karşı verilen garantilerdir. Yap-işlet devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ile benzeri finansman modelleri kapsamında gerçekleştirilecek projelerle ilgili olarak da mevzuatta öngörülen Hazine garantileri ile sınırlı olmak ve şartları Hazine tarafından müzakere edilmek üzere, bir dış finansman kaynağı tarafından verilen garantiye karşı verilen garanti verilmektedir.
(3)Hazine Ülke Garantisi:Yabancı ülkelerin herhangi bir dış finansman kaynağından sağlayacakları finansmanın geri ödenmesi hususunda verilen garantilerdir.
(4)Hazine Yatırım Garantisi:Yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri ve benzeri finansman modelleri kapsamında ilgili mevzuat hükümlerine dayanan ve bunlarla sınırlı olmak üzere verilen garantilerdir.

Not:Yukarıda ele aldığım yönetmelik yeni çıkmış olmakla birlikte yap - işlet - devret modelinde bu tür bir garantinin verilmesi çok önceden düşünülmüş ve 2014 Yılı Bütçe Kanunu'nun 12. maddesine bu yolda bir fıkra konulmuş bulunuyor. Maddenin (1) ve (2) numaralı fıkraları eski bütçe kanunlarında da yer aldığı halde bu konuyu kapsayan (3) numaralı fıkrası ilk kez 2014 Bütçe Kanunu'nda yer almış. Söz konusu maddeye aşağıda yer veriyorum:

DÖRDÜNCÜBÖLÜM
Çeşitli Hükümler

Hazine garantili imkân ve dışborcun ikraz limiti ile borçüstlenim taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 12‒(1) 2014 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılıKamu Finansmanıve BorçYönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak; garantili imkân ve dışborcun ikraz limiti 3 milyar ABD Dolarınıaşamaz.
(2) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıçödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazenözel tertip Devlet içborçlanma senedi ihraçedilebilir.
(3) 2014 yılında 4749 sayılı Kanunun 8/A maddesi çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca sağlanacak borçüstlenim taahhüdü3 milyar ABD Dolarını aşamaz.
http://www.mahfiegilmez.com/2014/04/yap-islet-devret-ve-hazine-garantisi.html
 
3.Hazine garantisi mali disiplini tehlikeye sokar mı?

Büyük altyapı projelerini yapan şirketlerin kredilerine Hazine garantisi getirilmesinin 'mali disipline etkisi' tartışılıyor...
İSTANBUL - Cumartesi günü Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmeliğe göre, asgari yatırım tutarı 1 milyar liranın üzerinde olan yap-işlet-devret projeleri ile sağlık ve eğitim bakanlığı tarafından yürütülen 500 milyon doların üzerindeki proje borçlarına Hazine garantisi geldi. Garantiler 3 milyar lira ile sınırlandırıldı.
Hazine garantisinin mali disiplini tehlikeye sokup sokmayacağı tartışılıyor. WSJ Türkiye'den Kerim Karakaya'nın derlediği habere göre son değişiklikler mali disiplininin bozulabileceği yönünde endişe yaratmış durumda.

Hazine garantisi verilmesi, son yıllarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük önem verdiği projelerin hayata geçirilmesi yönünde atılmış bir adım olarak görülüyor. Üçüncü Havalimanı, Üçüncü Köprü, Kanal İstanbul, İzmir-İstanbul otoyolu ve köprü geçişi gibi dev projelerin bir bölümü halen yapım aşamasındayken bir bölümüne henüz başlanmadı.
Akbank'ın bir araştırmasına göre mevcut projeler için 53 milyar dolar finansmana ihtiyaç duyuluyor. 2023'e kadar hayata geçirilmesi planlanan projeler için ise 300 milyar dolar finansman ihtiyacı olacağı tahmin ediliyor.

Ayrıca, özel sektörün yaptığı ve belli süre ile kamuya kiraladığı 500 milyon lira üzerindeki şehir hastaneleri projeleri de son değişikliklerden faydalanabilecek.

Hazine garantisi ile sağlanan krediler 2,5 milyar lira düzeyinde
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre 2013 itibariyle Hazine garantisi ile sağlanan kredilerin büyüklüğü 2,5 milyar lira düzeyinde bulunuyor. Bu krediyi alanların hepsi kamuya ait kuruluşlardan oluşuyor. 1995-1999 yılları arasında Yap-İşlet-Devret projelerine yaklaşık 8 milyar dolarlık garanti vermişti. 2001 krizi sonrasında Hazine garantilerine her yıl belli bir sınır getiriliyor. 2014 için bu rakam 3 milyar dolar olarak belirlenmişti.

Hazine Eski Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız'a göre 2001 öncesi dönemde dahi bu kapsamda bir garantinin olmadığını, borçların ödenmesinin taahhüt edilmesi ile özel sektörün borcunun artık kamu borcu olduğunu belirterek ekledi: "Tarihimizde ilk kez böyle bir uygulama geliyor. İlk kez özel sektörün borçları üstleniliyor. Bu 2001 öncesindeki görev zararlarından daha büyük bir sorundur. Uygulama Türkiye'de mali disiplinin bittiği anlamına gelir. Ayrıca bundan sonra kamunun üstlendiği bu yükümlülükleri bütçede izleyemeyeceğiz.".

"Piyasa orta ve uzun vadeli etkisi negatif olacaktır"
New York Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ümit Akçay, dev projelerin tamamlanmasına yönelik atılan bu adımı şöyle değerlendirdi: "Bu uygulamanın geçmiştekilerden en büyük farkı Hazine'nin doğrudan devreye girerek borçların tamamını üstlenebilecek olması. Dolayısıyla bu yönetmelikle birlikte her fırsatta dev projelerin tamamlanmaları için ne gerekiyorsa yapacağını söyleyen Erdoğan dediğini yapmış oluyor.".

Son değişiklikler mali disiplininin bozulabileceği yönünde endişe yarattı. "2001 sonrası dönemin olmazsa olmazları arasında yer alan Hazine garantilerinin sınırlı kullanılması uygulamasından geri adım atılıyor olması olumsuz bir durum" diyen HSBC Yatırım Stratejisti Fatih Keresteci, "Konunun hukuki ve yönetimsel sakıncaları bir yana Türkiye ekonomisinin en güçlü yönlerinden olan mali disiplini zedeleyecek olmasından ötürü orta ve uzun vadeli piyasa etkisinin negatif olacağı kanaatindeyiz." dedi.
Mali disiplin, AK Parti hükümetlerinin ekonomi alanındaki en büyük başarısı olarak görülüyor. 2002 yılında yüzde 74 olan borç stoğu/milli gelir oranı yüzde 40'ın altına, kamu borç yükü ise yüzde 66'dan yüzde 20 düzeylerine indirilmişti. Büçe açığı ise yüzde 12'lerden yüzde 1 düzeylerine kadar getirildi.
http://www.dunya.com/hazine-garantisi-mali-disiplini-tehlikeye-sokar-mi-225917h.htm

4.Hazine Garantisini Nereye Vermeli? Hakan Güldağ

İhracatın Yıldızları Ödülleri'nin geçen hafta düzenlediğimiz tören gecesi muhteşem oldu... Bana göre, elimizden geldiğince geniş verdiğimiz törene ilişkin haber ve fotoğrafl ar o muhteşemliği tam yansıtamadı... 29 Nisan 2014 Salı 01:00

Belki de yansımasını beklemek doğru değil..
Kreatif ürün dalında birinciliği alan Bitlis'in Hizan ilçesinde video izleyerek, Norveçli ustalarla mesajlaşarak öğrendiği elektro gitarları, ceviz ağacından üreten ve Kanada'dan Avustralya'ya tam sekiz ülkeye satma becerisini gösteren genç girişimci Faruk Yılmaz'ın ödülünü alırken gözlerindeki o ışığı bizzat görmek gerek... 
Keza aynı kategoride jürimizden ikinci en yüksek oyu alan firmamız, dünyaya araştırma laboratuvarları ihraç etme başarısını gösteren Hedlab'ın Genel Müdürü Şakir Çelik'in heyecanı ve gururunu da... 

Ya da evini, teknesini satıp İzmir'de keçi çiftliği kurarak üretime yönelen Funda Özer Baltalı'nın davasının getirdiği haklılıkla o dik duruşunun farkına varmak...

Ford Otosan, Durmazlar Makina, Aselsan... 
O akşam ödül alan 17 kuruluş ve kişi Türkiye'nin akılla birleşen enerjisinin ışığını dünyaya yansıttılar... 
Törenimizi onurlandıran Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önemli mesajlar verdi... "Türkiye ekonomisi açısından ihracat olmazsa olmaz” dedi... 
"Bizim ekonomik yapımız ancak ürettikçe, ihraç ettikçe ve buna dayalı bir büyüme elde ettikçe sıhhatli gelişiyor” dedi... 
"Türkiye ekonomisinin büyüme ve ileriye doğru var ettiği bütün potansiyeli bir bakıma ihracata borcu olduğunu” kaydetti... 
Ve gazetemize manşet yaptığımız cümleyle ihracatın Türkiye ekonomisi için anlamını özetledi: "İhracat, eşittir ekmek!”
Çok önemli bir başka noktanın daha altını çizdi Başbakan Yardımcısı Babacan: "Türkiye kişi başına milli geliri 2008 yılında 10 bin dolara çıkardı... 
Ancak aradan geçen 5 yılda bin dolar arttırıp, 11 bin dolara çıkaramadı... 
Tabii bundan küresel krizin etkisi var... 
Şu var, bu var... 
TL'nin ABD Doları karşısında değer kaybının etkisi var... 
Ama nereden bakarsanız bakın, 10 binden 11 bine atlamakta dahi güçlük çekmeye başladık... 
Bu bir gerçek... 
İşte o orta gelir tuzağı dediğimiz riskli bölgeye düşmemek için ve büyümemizi yılda 3'lük, 4'lük bir alana hapsetmemek için siyasi reformları kararlılıkla yürütüyor olmalıyız” dedi...
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi de "Türkiye'nin sürdürülebilir büyümesini gerçekleştirebilmesi için mutlaka ihracatla büyümesi gerektiğine” dikkat çekti... 
Cumhuriyet'in 100'üncü yılında 500 milyar dolar ihracata ulaşmanın anlamının da bu olduğunu kaydetti ve bu süreçte ihracatçıların da ev ödevleri olduğunu vurguladı: "Rakamlara baktığımızda,Güney Kore'nin firma başına senelik ihracat rakamı 8 milyon dolar. Türkiye'nin sadece 2.6 milyon dolar. Firma başına senelik ihracatımızı ilk etapta 5 milyon dolara çıkarmaya hedefl iyoruz” dedi...
Kişi başına ihracat rakamlarına da değindi TİM Başkanı.. 
Türkiye'nin kişi başına ihracatının 2 bin dolar olduğunu, bu rakamın ABD'de 5 bin, Güney Kore'de ise 11 bin doları aştığını vurguladı... 
Keza, ihracat birim fiyatlarının da öyle... 
Büyükekşi'nin verdiği bilgilere göre, Türkiye'de bu rakam, yani ihracatımızın ortalama kilogram fiyatı, yaklaşık 1.5 dolar seviyesinde... 
Güney Kore'de 3, Almanya'da ise 4 doları aşıyor ortalama fiyat... 
Peki ne yapmamız lazım? Büyükekşi devam etti: "Yüksek teknolojili ürünlerin payı ihracatımızda yüzde 3.5 civarında... 
Halbuki Avrupa Birliği'nin payı yüksek teknolojili ürünlerde yüzde 20... 
Bu oran Çin'de yüzde 25... 
İnovasyona ve teknolojiye daha fazla önem vermemiz gerekiyor...” 
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın verdiği mesajların da... 
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin vurguladıklarının da... 
Altına imzamızı hiç düşünmeden koyarız... 
Sanırız, Türkiye'de bu konular üzerine kafa yoran pek çok kişi de aynısını yapar... 
Ancak asıl soru şu: Bunu nasıl başaracağız? 
Geçen hafta gündemi, özellikle ekonomi gündemini işgal eden en önemli konulardan biri büyük projelere verilen kredilere getirilen 'Hazine garantisi' idi... 
Cuma günkü DÜNYA'da konuyu Canan Sakarya ve Mehmet Kaya'nın kaleminden manşete taşıdık... 
Farklı görüşleri yansıtmaya çalıştık...
Düzenlemeyi, "rekabet hukuku açısından sakıncalı görmeyenler” olduğu gibi... 
"Hazine'nin yükü artacak” diyenler... 
Ya da "Adrese teslim düzenleme” olarak niteleyenler de var... 
Bu tartışmalara diyecek bir şeyimiz yok... 
Yapılması doğrudur...
 Aksine bu tartışmaları yansıtmak, konuyla yakından ilgilenen ve bir çoğu okurumuz olan iş dünyasını bilgilendirmek bizim işimiz... 
Ancak bütün bunların ötesinde, bence üzerinde durmamız gereken bir başka konu daha var... 
Ki, bence bu boyutu hep 'es' geçiyoruz... 
Söylemeye çalıştığım şu: Hazine garantisini ya da farklı destekleri rekabete etkileri açısından tartışırken, nereye gittiğini de iyi irdelememiz lazım... 
Yok, herhangi bir firmayı ya da kişi kastetmiyorum bu soruyu sorarken... 

5.Hazine Garantisi Meselesi- Ali İhsan KARACAN

1973 yılında Maliye Bakanlığı’nda Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu’nda işe başladığımda ilk okuduğum düzenlemelerden birisi olan Kurulun Çalışma Yönetmeliğinde yer alan bir yürürlük hükmü dikkatimi çekti. Araştırdığımda benzer hükmümün Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu gibi kurulların yönetmeliklerinde de olduğunu gördüm. Bu hüküm sonraki yıllarda yeni yönetmeliklerde yer aldı ama hala var mı bilmiyorum.
Bu yürürlük hükmü şöyle diyordu:
"Haklı sebep ve makul mazeretler dışında İşbu Yönetmelik hükümlerine uyulması zorunludur”
Olağanüstü bir incelikle kaleme alınmış olan bu yürürlük düzenlemesinin tartışmasını bir başka yazıya saklıyorum. Ancak bu hükmü okuduktan sonra kanun, tüzük, yönetmelik, tebliğ gibi düzenlemeleri hep sondan okumaya başladım. Önce yürürlük, geçici hükümler ve kaldırılan düzenlemeler kısımlarını okudum. Düzenlemelerin can alıcı noktaları genelde hep oralarda saklıdır.
Tartışılan Hazine Garantisi konusuyla ilgili düzenlemeleri de (4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi hakkındaki Kanun ile bunda değişiklik yapan 6428 sayılı Kanun ve bunlara dayanarak çıkarılan 2014/6217 sayıl Karar eki Yönetmelik) bu yaklaşımla okudum. Bu açıdan okununca çok sayıda bürokratik ve politik kurnazlıkların mevzuata yerleştirildiğini görüyorsunuz.
 
19 Nisan 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2014/6217 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde yer alan "Hazine Müsteşarlığı tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi hakkında Yönetmelik” doğal olarak geçmişe yönelik hükümler de içerdiğinden önemli bir tartışmanın nedeni oldu.
Ancak bu konudaki düzenlemenin kaynağı 4749 sayılı yasaya 9/3/2013 tarihli R.G.’de yayınlanan 6248 sayılı Kanun ile eklenen m.8/A hükmüdür. Bu nedenle, Tebliğ aslında ilke olarak yeni bir şey getirmiyor ve sadece uygulama esaslarını belirliyor. BU nedenle tartışanlara günaydın demek gerekiyor. Ancak Yönetmelikte kanunda yer almayan bazı konular da var.
Büyük projelerde bu projenin gerçekleştirilmesi için gerekli olan finansmanlara Hazinenin garanti vermesi tarzında bir uygulama ilke olarak yanlış olmayabilir. Aslında tartışmak için yeri değil ama bu tür uygulamaya çok da yabancı değiliz.
Bu tür büyük projelere, projeleri yüklenen firmaların sadece kendi olanaklarıyla finansman bulmaları bazen zor ve maliyetli olabilir. Bu nedenle kamu altyapısı için gerekli olan bu projeler için bulunan finansmana Hazinenin garanti vermesi bu finansmanın hem başta vade ve maliyet olmak üzere daha uygun koşullarla teminini sağlayabilir. Bu da daha uygun ve ucuz finansman sağlanmasına ve projenin maliyetinin düşmesine, dolayısıyla da kamuya maliyetinin azalmasına neden olur. Bu nedenle ben bu tür bir yaklaşımın, iyi yönetilmek koşuluyla, temelde yanlış olmayabileceği kanısındayım. İyi yönetilir ise,devlet bütçesine başlangıçta herhangi bir yük yüklemeden projelerin daha ucuza yapılmasına neden olabilir. Sonrası ise projenin niteliklerine ve yönetimine bağlı; başa bela da olabilir hiç bir sorun da çıkmayabilir.
O zaman sorun nerede?
Yapılan eleştirileri dikkate alırsak ve seçim öncesi dönemde sıkça kullanılan bir deyimi kullanırsak cevabı şöyle:
Zamanlaması manidar.
Amacı manidar.
Yol ve yöntemi manidar
Kapsamı manidar
Bence en önemlisi, son 12 yıldır göreli olarak diğer işlerimize kıyasla daha başarılı uygulanan merkezi bütçe disiplini üzerinde hem bozucu etkiler yaratacak hem de bu şekilde verilen garantiler bir demokles kılıcı gibi Hazinenin ve ülkenin tepesinde sallanacak. Bozucu etki yaratacak, çünkü bu yolla kamu yönetimleri ve politikacı yeterli özeni göstermeden kamu ihaleleri yapacak, kamudaki savurganlıklar artacak. Buna karşılık özel kesim de aynı şekilde yeterli ve gerekli hesaplamaları yapmadan projelere talip olacak. Her garanti gibi bu garanti de "ahlaki riziko – moral hazard” kaynağı olabilir.
Başbakan Sayın Erdoğan bazı büyük kamu projelerini ihale ederken hep "devletin cebinden hiç para çıkmıyor” söylemini kullanıyor idi. Aralarında benim de olduğum birçok kişi Başbakanın bu söyleminin hatalı ve yanıltıcı olduğunu ekonomik ilke ve kurallarla uyumsuz olduğunu söylüyor idik. Eğer Başbakanın bu şekilde tanımladığı projelere Hazine tarafından garanti verilir ise onun söylediği bu sözlerin hepsinin havada kaldığını, buza yazılmış politik sözlere dönüşmüş olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz.
Geriye dönük olarak projelerin finansmanına garanti verir iseniz sonradan yapıldığından, projenin sözleşme ve koşulları ile finansman kurallarını önceden belirleyemezsiniz. Devlet olarak veri bir durumu kabullenmek durumunda kalırsınız. Bunun da çok iyi bir yaklaşım olduğunu söylemek kolay değil.
Şimdi bazı konulara başlık olarak yakından bakalım.
i) Şeffaflık Meselesi
Türkiye’de kamu yönetiminde giderek sorun olan bir konu var. Bu da kurumsal şeffaflık ve kamuyu aydınlatma meselesi. Dünyada kurumsal şeffaflık giderek önem kazanırken ülkemizde bu konuda tersine bir gidiş var. Yönetmelik de bu açıdan bir yeni örnek.
4947 sayılı kanuna eklenen m.87/A, firmaların borçları için yüklenim taahhüdünün ancak Bakanlar Kurulu Kararı ile verilebileceğini öngörüyor. Bu kararların yayınlanıp yayınlanmayacağı konusunda Kanunda bir hüküm yok. Ancak Yönetmelik bu taahhütlerin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete’de yayınlanmayacağı hükmünü getiriyor (m.5/6).

Bir defa vergi mükelleflerinin parasını gerektiren böyle bir kamusal taahhüdün gizli bir işlem gibi nitelenmesinin herhangi bir hukuksal gerekçesi ve temeli yok. Bakanlar Kurulu Kararlarının yayınlanması yada yayınlanmaması konusu m.87/A nın düzenlemediği bir konu olduğu gibi zaten onun konusu da değil; orada düzenlenemez.
Bu gizliliğin değişik amaçları olabilir. Bir amaç bunların yayınlanmayarak gizli bilgi ve sır statüsüne sokularak kamuoyunda tartışılmalarını engellemek, bunları yayınlayanlar hakkında suç duyuruları tehdidi yaratmaktır.
Bir diğer amaç bu BKK’nın yayınlanmayarak hakkında bilgi sahibi olunmaması ve idari yargıya gidilerek iptalinin zorlaştırılması ve önlenmesi olabilir. Bu da Anayasa m. 125 de ifadesini bulan idarenin eylem ve işlemlerinin yargıya götürülmesi yollarını kapatmak anlamını taşır. Çünkü her vergi mükellefi kişi bu taahhüdün verildiği Bakanlar Kurulu kararını idari yargıya götürebilme hakkına sahip.Yayınlanmayan ve gizli statüsüne sokulan bir idari işlem nasıl yargıya taşınacak?
Bu nedenlerle Yönetmeliğe konulan bu hükmün yasaya hatta Anayasaya aykırı olduğunu ve hakkında iptali için dava açılabileceğini düşünüyorum. Bu hüküm Yönetmeliğin tümü açısından önemli olduğundan bütün yönetmeliği etkileyebilecek bir idari yargı konusu olduğu kanısındayım.
ii) Eski İhalelerin kapsama Alınması
Bir başka konu zaten verilmiş, ihale edilmiş hatta fiilen başlanmış olan bazı işler bu garanti kapsamına alınırlar ise bunu tanımlamak için kullanılacak söz, deyim yada sıfatı bulmak zor olabilir. Hazine garantisi olup olmadığı bir kamu alt yapı yatırımı işinin ihalesinin fiyatını, ‘yap-işlet devret’e süreyi belirlemede çok önemli bir etkendir. Eğer işte böyle bir garanti var ise, ihaleye girecek firmalar için farklı bir fiyatı, süresi ve diğer koşullar vardır; eğer böyle bir garanti yok ise başka bir fiyatı yada koşulları verirsiniz. Bu nedenle ihalenin açılma ve verilmesi sırasında olmayan böylesi bir unsur ve daha doğrusu avantaj sonrada sağlanır ise bu işte şaibe olmasa bile en hafifinden ihaleyi alanlar kollanmış kişiler olur ve diğer katılımcılar için haksız rekabet yaratılmış olur. Bunu kendinizin çıkardığı hukuk metni ile düzenleyerek kural içi yapsanız bile etik ve ahlaki bir şey yapamazsınız.
Kanunun yayınlandığı tarihte ise, bu açık hüküm nedeniyle ihaleye çıkılmış ancak ihalede fiyat alma süreci sona ermemiş ve bağıtlanmamış, kesinleşmemiş işlerde teklif veren yada verecek firmalar eğer şartları var ise bu limit istisnasından yararlanabileceklerini ve yararlanma olasılıklarının olduğunu bilme, bilebilme durumundadırlar diye düşünebilirsek de bu konu kesin değildir. Aşağıda belirteceğim gibi bu taahhüdün verilme garantisi yok.
İşin bir başka yönü var. Bazı büyük projeleri alan girişimciler böyle bir avantajlı durum yaratılabileceği konusunda merak etmeyin biz kanun çıkaracağız deyip ihale öncesi bilgilendirilmişler miydi yoksa onlar işi alıp finansman bulmakta zorlanınca projeler kesintiye uğramasın diye mi kural değişikliğine gidildi? Bunu bilemeyiz. İnsanın içine bir kere kuşku düşmeye görsün.
Eski ihale edilmiş projeler bu olanaktan nasıl yararlanıyor ve bunun bir sınırı var mı? Düzenlemelerin sonlarında yer alan yürürlük hükümlerinden giderek bunun cevabını arayabiliriz.
iii) Eski İhalelerin Kapsama Alınması Sınırı
4749 Sayılı Kanunun 8/A maddesi, mali yıl içinde taahhüt edilecek borç üstlenim limitinin her yıl bütçe kanunu ile belirleneceğini öngörüyor. Nitekim 2014 yılı Bütçe Kanunu (R.G. 27/12/2103, m.12/3) ile bu miktar 3 milyar ABD doları olarak belirlenmiştir.
İlke bu olmakla birlikte 9 Mart 2013 tarihli R.G.’de yayınlanan 6428 sayılı Kanunun yürürlük maddesi (m. 26) ile borç üstlenim limitine ilişkin hükmün 1/1/2014 tarihinde; diğer hükümlerinin ise 1/12/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayınlandığı tarihte yürürlüğe gireceğini öngörüyor.
Diğer yandan Eklenen m. 8/A "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ihale ilanına çıkılmış olan projeler açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz” demektedir. Yönetmelik "istisna” başlığını taşıyan geçici madde 1’de bu hükmü tekrarlamıştır.
Bunun anlamı şudur 1/1/2014 tarihi itibariyle daha önceden ilana çıkmış olan projelerin borçlarını taahhüt etmede bir üst sınır yoktur ve bunlar hakkında 2014 yılı bütçe kanununda yer alan 3 milyar USD’lık limite tabi değildirler.
Ancak buradaki sorun yasa "1/11/2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayınlandığı tarihte yürürlüğe girer dediği” için bazıları bu tarihi 9/3/2013 olarak okuyabilir ve anlayabilirler. Ama bu anlama yanlış olur diye düşünüyorum.
iv)Eski İhaleler Nasıl Yararlanacak?
Burada Kanun m. 87/A çok dolambaçlı hükümler kullanmıştır.Yeni bir ihale çıkışında taahhüt olanağından yararlanma ve izlenecek süreçler, ihale şartnameleri, sözleşmeler konusunda hükümler içermiş ve Yönetmelik de bunu biraz daha açarak tekrarlamıştır.
Kanun doğrudan yürürlük tarihinde ihale ilanına çıkmış projelerin de yasadan yararlanmayacağını söylemeyi tercih etmemiştir. Biz bunu ancak "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ihale ilanına çıkılmış olan projeler açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz” sözünü tersten okuyarak çıkarsayabiliyoruz. Yani sayılan şeylerdeki sınırlar uygulanmıyor ise demek ki diğer hükümlerden aynen yararlanıyor diye olmayan ergi yöntemi ile sonuca ulaşıyoruz. Bu yanıltıcı bir yasa yapma tekniği.
Halbuki bu hüküm şöyle olmalı idi: Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ihale ilanına çıkılmış olan projeler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır; ancak bu projeler açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz.
Yalnız bence burada kanunu iyi okumak gerekir. Kanun "..ihale ilanına çıkılmış..” ifadesini kullanmaktadır. Eğer, üst limitin dışındaki hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih olan 1/12/2012 itibarı ile ve bu tarihten önce ihale ilanına çıkmış ancak o tarihte kesinleşerek sözleşmesi imzalanmamış, ihale işlemleri tamamlanmamış projeler yeni yasa hükmünden yararlanabilirler. İhaleye çıkmış olma deyiminin başka bir anlamı olmamalıdır.
Neden 1/12/2012 tarihi? Çünkü 6428 sayılı Kanun (m.26) m.87/A hükmünün borç üstlenim limiti dışındaki hükümlerinin 1/12/2012 tarihinden geçerli olmak üzere 9/3/2013 tarihinde yürürlüğe gireceğini söylüyor.
Ancak eski ihalelerin nasıl yararlanacağı ve hangi süreçlerin izleneceği ve bu ihaleler ile ilgili dokümanların nasıl bu taahhüde uyarlanacağı gibi konular hem kanunda hem de Yönetmelikte sessiz geçilmişlerdir. Bu yaklaşımı idare hukukun ilkeleri ile bağdaştırmakta güçlük çekiyorum.
Kanun eski ihaleler ile ilgili olarak sadece m. 8/A’da "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle ihale ilanına çıkılmış olan projeler açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi Müsteşarlık görüşü, kısmi üstlenim taahhüdü ve borç üstlenim limiti hükümleri uygulanmaz” demekle yetinmiştir (aynı zamanda Yönetmelik geçici m. 1).
Buradan üç şey çıkarabiliyoruz.
Birincisi, ihale ilanına çıkılmış olan projeler için verilen taahhütlerde bütçe kanunu ile getirilen limitin uygulanmayacağı. Bunu yukarıda açıkladım.
İkincisi, ihale ilanına çıkılmış olan projeler için verilen taahhütlerde kısmi üstlenim taahhüdünün uygulanmayacağı. Bu muğlak ifadeyi nasıl anlamalıyız. Kanun m. 87/A "Borç üstlenim taahhüdü kısmen veya tamamen verilebilir” demektedir.Bu hüküm tam anlamıyla bir tuzak hükümdür.
Bu hükümden şunu mu çıkarmalıyız. Eğer idare, ilana çıkmış bir projeye, yani tartışılan eski projelere üstlenim taahhüdü verecek ise bunu kısmen veremez; tamamen vermesi zorunludur. Böyle bir hüküm olabilir mi? Kanuna bile koysanız idareye böyle bir taahhüt verme zorunluluğu getirebilir misiniz?
Diğer yandan Yönetmelik bu hükmün özellikle m. 4/2; m.4/3; m.4/4 de yer alan üstlenim taahhüdünün belirlenmesi ile olan ilişkisini de hiç kurmamıştır.
Üçüncü konu, "ihale ilanına çıkılmış olan projeler açısından uygulama sözleşmeleri taslağına ilişkin ihale öncesi Müsteşarlık görüşü uygulanmaz” hükmünden ne anlaşılması gerektiğidir.
Ali Babacan muhibbi bazı merkez medya mensupları Yönetmeliğe bu hükmün konulmasını sanki Sayın Babacan, bu işlere karşı imiş de Hazineyi bu işlerden uzak tutmak için koydurmuş gibi yorumlar yapıyorlar. Bu bir defa bu konu Kanunda yer alıyor. Bu Kanun tasarısı ve yönetmelik tasarıları acaba nerede hazırlandılar?
Kanun ve yönetmelik ihale öncesi Müsteşarlık görüşünün aranmayacağını söylüyor. Bu nedenle normal projeler için uygulanan süreçte "ihale öncesi Müsteşarlık görüşü”  ne demek onu görür isek bunun anlamını çıkarabiliriz.
Yönetmelik m.5/1’e göre, "idareler Hazine Müsteşarlığı tarafından borç üstlenim taahhüdü verilmesi istenen projeleriyle ilgili olarak ihale şartnamesi yayınlanmadan önce sözleşme taslağı ile birlikte yazılı taleplerini Müsteşarlığa iletir.” Yine m.5/2’ye göre de "Müsteşarlık, sözleşme taslağında yer alan ve borç üstlenimini doğrudan ilgilendiren hükümleri değerlendirir ve uygun bulması halinde uygun görüşünü verir.”  İşte Kanunda aranmayacağı söylenen aşama budur. Bu aşama zaten eski, ilana çıkmış projeler için uygulanması fiilen mümkün olmayan bir aşamadır.
Bu aşamanın aranmaması m. 5/3 ve m. 5/4 deki Müsteşarlığın yapacağı işlemleri etkilemez. Yani,ilana çıkılmış olan projelerde de Müsteşarlık m.5/4 e göre değerlendirme yapmak, uygun görüşünü vermek yada vermemek kararını almak durumundadır.Yoksa ilana çıkmış eski işler için Bakanlar Kurulu bazı süreçler izlenmeden, bürokratik dosyası hazırlanmadan doğrudan kendisi taahhüdü verecek değildir.
 v) Taahhüt Vermedeki Belirsizlik
Proje yasal olarak borç üstlenim taahhüdünden yararlanabilir olabilir ve bu ihale şartnamesine bile konulabilir (Yönetmelik m. 51,2,3). Ancak ihale yapıldıktan sonra sözleşme taslağı yeniden Müsteşarlığa gönderilir ve Müsteşarlık yeniden uygunluk incelemesi yapar (m.5/4). Borç üstlenim anlaşması müzakereleri sonunda ortaya çıkan konu yeniden Bakanlar Kurluna sunularak karar alınır (m.5/5,6).
Buradan çıkan sonuç şudur. Bir projenin ihale şartnamesine borç üstlenimi verileceği konulsa bile, ihaleden sonra borç üstlenimi kararı verilmeyebilir. Bu ihaleye girenler açısından ciddi bir belirsizlik anlamına gelir. İhaleyi üstlenen göre karar verme olasılığı ve riskini de beraberinde getirir. Bu ihaleyi alanların politikaya aşırı bağımlılığını yaratır. İhale şartnamesinde yer alsa bile ihaleyi alan açısından bir hak değil Bakanlar Kurulu tarafından verilen bir lütfe dönüşür.

Bu belirsizlik de ihaleye grime ve ihale fiyatı, süresi başta olmak üzere ihaleye teklif verme şartlarında girenler arasında bir duraksama ve haksız rekabet unsuruna dönüşebilir.

vi) Ahlaki Rizoyu Kontrolde Yetersizlik
Yukarıda belirttiğim gibi her garanti aslında yönetilmesi gereken bir ahlaki riziko sorunu anlamına gelir. Kanunda ve Yönetmelikte ihaleyi üstlenen kişi yada firmaların borç üstlenim taahhüdünü aldıktan sonra ahlaki riziko yaratacak davranışları kontrol edecek ve yönetecek temel kurallar bulunmamaktadır. Bu sadece, sözleşme aşamasında sözleşmelere konulacak bazı hükümlerle sağlanmaya çalışılacakmış gibi görünüyor. Bunun yeterli olamayacağını şimdiden söylemeliyim.
Sonuç: Konuyla ilgili düzenlemelere kuşbakışı baktığınızda, yeni ihaleler için bütçeye konulan sınırı ve eski ihaleler için uygulanan sınırsızlığı dikkate aldığınızda, eski ihaleler için süreç belirsizliğini gördüğünüzde bu yasanın aslında çıkarılış amacının eski ihalelerin finansmanını taahhüt amacı ile çıkarılmış olduğunu anlıyorsunuz.
Ne diyelim hayırlı olsun.
http://www.thelira.com/yazar/26/ali-ihsan-karacan/2807/hazine-garantisi-meselesi

6.Kredi bulamayana ‘devlet garantisi’- Güngör URAS

Hükümet karar verdi. Müteahhitlerin özel borcu, devlet borcu oluyor. Devlet, kredi bulamayan ‘Yap-İşlet-Devret’çiler ile ‘Yap-Kirala-Devret’çilere ‘Devlet Garantisi’ veriyor. Ne kadar kredi kullanırlar ise kullansınlar, aldıkları işi ister yapsınlar - ister yapmasınlar, ister çıksınlar - ister batsınlar aldıkları Türk Lirası ve döviz kredileri, bundan böyle devlet garantisinde.

Bundan sonra yurtdışındaki ve içerideki bankalardan kredi isteyen ‘Yap-İşlet’ veya ‘Kirala’cılar için kredi verenlerin inceleme yapmalarına, bu krediyi öderler mi, ödemezler mi diyerek ayak sürtmelerine gerek kalmadı. Karşılarında koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Krediyi ‘Yap-İşlet’ciler veya’ Kirala’yıcılar değil, ‘Devlet’ alıyor. Borçlu devlet, ödeyecek olan devlet... Ona göre kredi ‘şıp’ diye çıkacak. Faizi ‘devlet kredisi faizi’ olacak.

N’oldu da böyle oldu?
Durup dururken bu nereden çıktı? Şıp diye çıktı. 19 Nisan tarihli Resmi Gazete’de ‘Hazinenin Borç Üstlenim Yönetmeliği’ yayınlandı. (2014/6217 Sayılı Yönetmelik) Altında Başbakan dahil tüm bakanların imzaları var.
Proje bedeli 1 milyar TL’nin üzerindeki ‘Yap-İşlet-Devret’ usulü işlere soyunanlar ile, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın ihaleye çıkardığı ‘Yap-Kirala-Devret’ usulü işlere soyunanların, içeriden dışarıdan bulacakları TL ve döviz kredisine devletimiz garanti verecek. Krediler faizi ve tüm yükü ile devlet garantisinde, döviz imiş, TL imiş fark etmiyor.

Sınırlı imkânlar...
Daha önceleri bu tür ihaleleri alanların tamamı da devlet garantisinden yararlanacak.
Durup dururken bu nereden çıktı? İşler yürümüyordu da ondan. ‘Yap-işlet-devret’ işi alanlar, ‘Yap-kirala-devret’ işi alanların çoğunun aldıkları işi başlamaya veya yürütmeye güçleri yok. Dışarıdan içeriden kredi bulamıyorlar. İşe başlayamıyorlar. Bundan sonra hükümetin yaptırmak istediği bir çok iş var. Tüneller var, yollar, köprüler var. Bunlar nasıl yaptırılacak?
Yap-İşlet-Devlet ve Yap-Kirala-Devret projelerine soyunanların sınırlı imkânları, sınırlı özkaynakları var. Bunlar dışarıdan içeriden kredi istediklerinde kredi verecek olanlar, ‘Öz kaynakları var mı? Bu işi yapacak deneyimleri var mı? Aldıkları krediyi nasıl öderler? Her işe soyunuyorlar, bu kadar işi nasıl sonuçlandırırlar?’ diyerek kredi vermiyorlar.

Piyango isabet etti
Devlet ‘dolaylı’ garantiler verdi. ‘Yoldan, köprüden şu kadar araç geçmez, şu kadar gelir elde edilmez ise üstünü bütçeden karşılarız... Üretilen elektriğin kilovatı şu kadardan devlet alır. Almasa da parasını öder’ türü formüller geliştirildi ama işe yaramadı.
Hükümet bugüne kadar doğrudan borçlanmak yerine özel sektörü borçlandırarak döviz kredisi buluyordu. Özel sektör tıkanınca devlet özel sektör borçlarına hazine garantisi vermeye mecbur oldu. Ama bu devletin borç görünümünü bozacak. Hazine garantili dış borç stoğu 10 milyar dolardan ibaretti. Finansal olmayan özel sektör kuruluşuna Hazine garanti vermiyordu.
Şimdi bir de ‘haksız rekabet’ tartışması başlayacak. Geçmişe dönük devlet garantisi veriliyor. İyi de bundan önce ihaleler açıldığında bu garanti olmadığından çok kişi ihaleye girmedi. İhaleyi alanlara piyango isabet etti.
(Bilgi için: Devletin toplam borcu yuvarlak rakamlarla 600 milyar TL. Bunun 400 milyar TL’lik kısmı Türk Lirası, kalanı döviz borcu.)

http://ekonomi.milliyet.com.tr/kredi-bulamayana-devlet-garantisi-/ekonomi/ydetay/1870147/default.htm

7.Özel sektörün borçlarına Hazine garantisi- Ercan KUMCU

İlk bakışta lafı bile hoş değil. Devlet eliyle özel kişi ya da şirketleri zengin etmek gibi bir şey. Devlet garantisi, Düyun-u Umumiye, dış borçlar gibi kavramlar ülkemizde hep tepkiyle karşılanmıştır. Bu kavramlardan geçmişte çok çektik. Devlet garantisi kavramına olumsuz tepki verenler büyük ölçüde haklıdırlar. Haklı olmalarının nedeni, devlet garantisi sisteminin yanlış kullanılmasından kaynaklanıyor, kavramın kendisinden değil. Önce karar vermemiz gereken konu şu: Belli bir proje devlet tarafından mı yoksa özel kesim tarafından mı hayata geçirilmelidir? Özel kesim, devletten çok daha iyi işletmeci olduğu için özellikle enerji ve hizmet sektörlerindeki projelerin özel kesim tarafından hayata geçirilmesi tercih ediliyor. Bu yönde 1970’lerin sonlarında Dünya Bankası öncülüğünde Yap-İşletDevret (YİD) modeli oluşturuldu. Bu modelde projeyi özel sektör hayata geçiriyor. Belli bir süre işletiyor. Süre sonunda da tüm işletme devlete devrediliyor. Büyük bir olasılıkla devlet yeniden aynı işletmeyi özel sektöre ücreti karşılığında belli bir süre için belli şartlarda yeniden kiralıyor.

KÖTÜ UYGULAMA ÖRNEK OLMAMALI
Bu modelin ayrıntıları devlete bazı yükümlülükler getiriyor. Örneğin, bir elektrik santralı projesinde üretilen elektrik devlete satılacak. Devlet, fiyat ve miktar garantisi vermek durumunda ya da almayı taahhüt ettiği elektrik üzerinden özel sektöre bir kâr payı vermek zorunda. Aksi takdirde, özel sektör için alınacak riskin hesaplanması olanaksız hale gelip proje yapılabilir olmaktan çıkıyor. Son yapılan düzenlemeyle YİD projelerinde toplam maliyet 1 milyar doların üzerinde ise (sağlık ve eğitimde 500 milyon dolar), gerekli borçlanmalara Hazine garanti verebilecek. Bu yönde bir ihtiyaç, gündemde olan büyük projelere özel sektörün kendi itibarıyla kredi bulmakta zorlanmasından kaynaklanıyor. Gelinen noktada ya belli bir proje YİD modeliyle yapılmayarak devlet tarafından üstlenilecek ya da proje hiç hayata geçirilemeyecek. Projeleri önemli bulup özel sektörün bu çeşit projeleri daha verimli üretip işleteceğine inanıyorsak, YİD modeli içinde projenin finansmanına devlet garantisi vermek bir noktada kaçınılmaz olabilir. Geçmişten gelen deneyimler, Hazine garantisi sisteminin kötü kullanıldığını gösteriyor. Geçmişte kötü kullanıldı diye, sistemin kendisini toptan dışlamak da doğru değil. Doğru kullanıldığında, bazı önemli yatırımları öne çekmek kamu yararına olabilir.

SİSTEM ŞEFFAF OLMALI
Gelelim konunun ayrıntılarına. Anlaşıldığı kadarıyla daha önce ihalesi yapılmış projelerin finansmanına da Hazine garantisi vermek söz konusu olabilecek. Öyleyse, bu projeler yeniden ihale edilmeli. Hazine garantisi, projenin yapılabilirliğini ve maliyetini önemli ölçüde değiştiren bir etken. Yeni parametrelerle açılacak ihalelere yepyeni oyuncular çok farklı fiyatlarla katılabilir. Bu olanağın önü açılmak zorunda. Aksi takdirde, Hazine garantisi sisteminin kötü kullanıldığı izlenimi herkesi yaralar. Devlet garantisi ancak Meclis kararıyla verilebilmeli. Çünkü, bugün verilen garanti, yarın devletin gerçek yükümlülüğü haline gelebilir. Bütçe kanununda torba yetki alarak neye, ne kadar ve hangi şartlarda devlet garantisi verileceği bilinmeden Hazine’nin Meclis’in bilgisi dışında özel sektörün borçlarına garanti vermesi doğru olmaz. Sistem herkesin bilgisi dahilinde şeffaf olmak zorunda. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hepimize kutlu olsun.

8.Kamu projelerinin finansörleri belli oldu: Çocuklarımız- UĞUR GÜRSES

İhaleyi alanlar, bu garantilerin geleceğini bilerek yüksek fiyat vermiş, rakiplerini eleyebilmiş olabilir mi?
2013 yılında yap-işlet-devret (YİD) esasına dayanan devasa kamu projelerinde, ihaleyi alanların kredi borçlarına sonradan devlet garantisi ya da Ankara’da üretilen hafifletilmiş yeni tabirle ‘borç üstlenimi’ getirileceği bilinseydi acaba kaç girişimci daha bu ihalelere katılmayı isterdi? Daha iyi fiyat olabilir miydi? Muhtemelen evet. Ya da şöyle bakalım; ihaleyi alanlar, bu garantilerin geleceğini bilerek yüksek fiyat vermiş, rakiplerini eleyebilmiş olabilir mi?

Hem bir taraftan hasılat garantisi verilen, diğer taraftan da kamunun borçlanma garantisi verildiği anlaşılan devlet ihalelerinden bahsediyorum. Çok açık ki; ihaleye giren kimi şirketlere belli projeler için örtülü biçimde ‘biz size sonradan destek çıkarız’ denilmiş.
Ya da yurttaşlar açısından bakalım; vergi mükelleflerinin nam ve hesabına çeşitli kamu garantisi verilmesi, yükümlülük altına girilmesi var. Bunun da ne kadar olduğu bilinmiyor hem de. Fazlası, bütçe hakkının ‘paspas’ edilmesi var. Sahi, kamunun ya da nihai olarak vergi mükelleflerinin üstleneceği mali yükümlülükler için Meclis onayı var mı? Yanıt belli; yok.

Şubat 2013’de yapılan yasa değişikliği ile ‘yap-işlet-devret’ projelerinde kamu kesiminin borç üstlenmesine kapı açılmıştı. Bu kapının anahtarı da, Bakanlar Kurulu’nun çıkaracağı yönetmelikti. İşte geçen hafta bu yönetmelik yayımlandı.

Yapılan şu; 1 Aralık 2012-1 Ocak 2014 arası dönemde yapılan kamu ihalelerinde ortaya çıkacak özel müteahhit firmaların borçları devlet tarafından üstlenilebilecek. Bu, işi üstlenen özel kesime kredi verenlere açık bir kamu garantisi demek; ama vergi verenlerin haberi olmadan.

Ne mi getiriyor? Özel kesime ihale edilen kamu projelerinde, ihaleyi alan şirketler işi yürütmekte tıkandığında, tesisleri kamu devralacak, bununla beraber müteahhit şirketlerin borçlarını da devralabilecek. Yani, işi becermeyen müteahhitler ‘al anahtarı’ derken borçları da kamunun eline tutuşturacak.

İşin kamu cebini ilgilendiren kötü tarafı; hangi şirkete ne kadar garanti verildiği, ne kadarlık bir büyüklüğün sözleşmesi yapıldığını bilemeyecek olmamız. Çünkü Bakanlar Kurulu borç üstlenim kararı alındığında, bu Resmi Gazete’de yayımlanmayacak.

2001 krizini izleyen birkaç yılda, geçmişten ders çıkarılan her alanda ‘bahçe temizliği’ yapılmış, yasal düzenlemelerle reformlar hayata geçirilmişti. Bunların en başında gelen ise 2002 yılında ‘Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası’ çıkarılarak, devlet borçlanması, kamunun üstleneceği borçlar ve taahhütlerle ilgili sınırlar getirilmesi olmuştu.

Hazine’yi ‘bypass’ Babacan’dan

Yönetmeliğe göre, borç üstlenimi konusunu Bakanlar Kurulu’na götürme yetkisi Hazine’den sorumlu bakanda. Yani bugünkü koşullarda Ali Babacan’da. Ancak, 2013 yılındaki ihaleleri alan müteahhitler 15 gün içinde başvuracaklar. Nihai olarak da Hazine Bakanı olarak Babacan, yüklenim sözleşmelerini Bakanlar Kurulu’na götürecek. Yönetmelikte, bunların istisnai olarak ‘Hazine görüşü olmadan’ yapılacağını söylüyor. Babacan’dan ‘Siyasal irade böyle karar verdi’ açıklaması gelmesi hiç de şaşırtmayacak. Bu yönetmeliği de hazırlayanın, Babacan’a bağlı olan Hazine olduğunu da ayrıca not edelim. 

Temelde yap-işlet-devret projelerindeki müteahhitlerin aldığı kredilerin şu özelliği vardı; görünmez bir proje etkinlik denetimi sağlanıyordu. Yani, projeye kredi verenler, o projenin dolaylı biçimde denetimini de yapıyordu denilebilir. Oysa şimdi, ‘nasıl olsa devlet anahtarları alabiliyor ve borçları da devralabiliyor’ bakışı esas olacak.

Ancak işin orta vadeli şu boyutu var; ekonomide politika oluşturan, yürüten siyasal iradeden çok daha önemlisi kurumlardır. İşte yasalarla yaratılan kurumların altı boşalıyor. 2001 sonrasındaki mali disiplinin kurumsal yapısı, bu ilkelerle ve yasal değişikliklere dayanan reformla oluşmuştu. Artık kapı açılmışsa o kapıdan geçmesi olası potansiyel riskler artmış demektir. Borç üstlenimi konusu da tam olarak böyledir. 2001 öncesi alışkanlıklara hoş geldiniz.

Ekonomi Arşivi
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ