2015'e Girerken Fatih ÖZATAY

2015’E GİRERKEN (1)

Fatih ÖZATAY

10 Aralık 2014 Çarşamba 01:00

Son bir hafta içinde iki önemli veri açıklandı: Kasım ayı enflasyonu ve ekim ayı sanayi üretim endeksi. Bu yazının yayınlandığı gün ise üçüncü çeyreğe ilişkin gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) rakamları duyurulacak. Enflasyon ve sanayi üretiminde bir sürpriz yok. Üçüncü çeyrek GSYH verisinin de kimseyi şaşırtacağını sanmıyorum. Sonuçta, 2014’ü bir önceki yıla kıyasla daha yüksek enflasyon, daha düşük büyüme oranı, daha az yatırım ve daha yüksek bir işsizlik oranı ile kapatacağız. Cari işlemler açığımız daha az olacak. Altın dışı ihracat artış oranımız da 2013’teki düzeyinin (yüzde 6.7) biraz altında kalacak.

2015’te bizi ne tür ekonomik gelişmelerin beklediği artık çok daha önemli. Önümüzdeki yıl ana dinamik yine yurtdışı unsurlarca şekillenecek. Öncelikle Türkiye’ye gelecek net dış finansman miktarı önemli. İkinci olarak, ihracatımızın yarıya yakınını yaptığımız Avrupa’nın ve ikinci büyük ihracat pazarımız olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın büyüme oranları önemli. Üçüncü sırada enerji fiyatları geliyor. Yurtiçi unsurlar ise daha çok genel seçime bağlı.

Önce net dış finansmanı ele alayım. Net dış finansman iki ana faktör tarafından belirleniyor. Birincisi, Türkiye’ye ilişkin risk algısına bağlı. Hem ekonomi politikası hem de etrafımızda olan biten (özellikle Suriye ve Irak) ile riskimiz arasında yakın ilişki var. 2015’te ekonomi politikamızda belirgin bir değişiklik olmayacak. Genel seçime bağlı olarak bir miktar kamu harcamalarında artış bekleyebiliriz. Muhtemelen bu artış şu anda yaşanmakta olabilir de. Ama bu artışın bize ilişkin risk algılamasını yükseltecek bir boyutta olmayacağı açık sanıyorum. Riski yükseltebilecek unsur, tüketim harcamalarını artırmak üzere Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun tüketici kredilerini sınırlayıcı kararlarını gevşetmesi olur. Bu tür bir seçim öncesi politika riskimizi artırsa da bu artış sınırlı kalacaktır.

Buna karşılık, Suriye’de ve Irak’ta yaşananlar Türkiye’yi derinden etkiliyor. Alın mesela Kobani’yi. Türkiye’nin Kobani’de İşid’e karşı savaşan Kürt unsurlara destek olmadığı algısı bir ara Güney Doğu’da önemli olaylara yol açtı. Keza ABD-Türkiye ilişkileri Suriye’den ve Irak’tan etkileniyor. Mesela, ABD’nin Kobani’ye havadan silah ve mühimmat indirmesinden hemen sonra Türkiye’nin peşmergenin Kobani’ye geçişine izin vermesi… Yabancı basında da önemli bir yer işgal etti Kobani çevresindeki gelişmeler. Bu yazıların en azından bir kısmının ‘tesadüf’ olmaması gerekiyor. Hiç sevmediğim ‘komplo teorileri’ne bir de kredi derecelendirme kuruluşlarının notu ile dış politikayı karıştırmadan, etrafımızda yaşananların önemli bir belirsizlik ve risk kaynağı olduğunu belirterek geçeyim.         

Türkiye’ye yönelik risk algılaması değişmese bile –ki çevremizdeki belirsizlik karşısında değişmeden kalacağını beklemek doğru değil, bulacağımız net dış finansman Türkiye’den bağımsız nedenlerle önemli ölçüde dalgalanabilir. Bu çerçevede, ABD Merkez Bankası’nın (FED) alacağı faiz kararlarının hem şiddeti hem de zamanlaması önemli olacak. FED’in 2015’te faiz artıracağı neredeyse kesin. Temel belirsizlik, bu işe ne zaman başlayacağı. Şimdilik başlangıcı 2015’in ortası gibi düşünelim. Bu faiz artırımlarının agresif olmayacağını, ılımlı kalacağını ve zamana yayılacağını da ekleyelim. Her toplantıda 0.25 puan gibi… Elbette hem faiz artırım miktarı hem de zamanlaması işsizlik ve enflasyon verilerine bağlı. Ama temel senaryoyu böyle oluşturmakta şimdilik bir sakınca yok.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise Almanya’nın izin verdiği ölçüde gevşek para politikasını sürdürecek. Çok muhtemelen gevşeme dozu artacak. Kaldı ki, Rusya’nın Ukrayna hamlelerinden sonra, Almanya’nın Avrupa’da daha bir işbirliği heveslisi olacağı yönünde görüşler var. Bu da gevşemenin daha olası olacağını düşündürtüyor. FED ve ECB kararlarını birlikte değerlendirdiğimizde, FED’in olumsuz etkisinin belirleyici olacağını belirtebiliriz.

Petrol fiyatlarının 70 dolar civarında kalacağını düşünelim. İhracat pazarlarımıza ilişkin büyüme oranları için ise IMF’nin son tahminlerinin geçerli olacağını varsayalım. Farklı bir ifadeyle, bu ekonomilerin 2014’e kıyasla daha yüksek bir oranda büyüyeceklerini ama ‘daha’nın çok sınırlı olacağını kabul edelim. Bu koşullar altında 2015’te ekonomimiz nasıl şekillenecek? Gelecek haftaya…

http://www.dunya.com/2015e-girerken-1-158089yy.htm


2015’E GİRERKEN (2)

Fatih ÖZATAY

17 Aralık 2014 Çarşamba 01:00

2015’te temel makroekonomik büyüklüklerin nasıl şekillenebileceği ile ilgiliyim. Kısacası, ileriye –bir yıl sonrasına- yönelik tahminler yapmak istiyorum. Elbette makroekonomik büyüklüklerin gökten inmiyorlar; hem dış koşullar hem yurtiçinde uygulanan ekonomi politikası hem de içeride ekonomi politikası haricinde olan bitence belirleniyorlar. Bu nedenle, geçen hafta bu unsurların 2015’te nasıl gelişebileceklerini tartışmış ve temel senaryomu vermiştim. Kısaca şöyleydi:

1) ABD Merkez Bankası (FED) faiz artırımına 2015’in ortası gibi başlayacak; faiz artırımları ılımlı kalacak ve zamana yayılacak. 2) Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise Almanya’nın izin verdiği ölçüde gevşek para politikasını sürdürecek. Çok muhtemelen gevşeme dozu artacak. 3) Bizim için asıl belirleyici FED’in kararlarının olumsuz etkisi olacak. 4) Petrol fiyatları 70 dolar civarında kalacak. 5) İhracat pazarlarımızdaki milli gelir artışı 2014’e kıyasla sınırlı ölçüde yükselecek. 6) 2015’te ekonomi politikamızda belirgin bir değişiklik olmayacak. Genel seçime bağlı olarak bir miktar kamu harcamalarında artış bekleyebiliriz. 7) Kobani, Suriye, Irak ve genelde İşid’e karşı savaş Türkiye’nin hem dış ilişkilerini hem iç barışını hem de yurtdışındaki algısını etkilemeye devam edecek ve ekonomimiz için önemli bir belirsizlik unsuru olacak. Son gelişmeler çerçevesinde bu temel senaryoya sekizinci unsur olarak Rusya’daki krizi de eklemek gerekiyor: 8) Rusya’nın içine düştüğü durumdan, petrol fiyatlarına ilişkin varsayımım nedeniyle, uzun bir süre kurtulamayacağını düşünüyorum. Elbette bir de Ukrayna nedeni ile üstündeki ambargo ve baskı var. 

Tüm bu unsurlar içinde en önemlileri ilki ile son ikisi. Yine de ilki daha ağır basıyor; zira yurtiçi kredi gelişmelerini, faizi ve döviz kurunu, tüketici ve yatırımcı güvenini, yatırım yapma iştahını, kısacası, kısa dönemli büyüme oranımızı yurtdışından temin edebileceğimiz net dış kaynak miktarı belirliyor. Nedenini bu köşede çok okudunuz: Yurtiçi tasarrufumuzun milli gelirimize oranı çok düşük: hem gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına hem de zaten iç güveysinden hallice olan yatırımlarımızın milli gelirimize oranına kıyasla.

Temel senaryo çerçevesinde, Türkiye’ye yönelik mevcut risk algılaması değişmese bile –ki çevremizdeki belirsizlik karşısında değişmeden kalacağını beklemek doğru değil, net dış kaynak (net dış finansman) girişinin azalması beklenir. Tıpkı Mayıs 2013’te FED’in açıklamaları sonrasındaki 4-5 aylık dönemde olduğu gibi. Tıpkı 2014’ün önemli bir kısmında gözlediğimiz gibi. Son günlerde de benzeri gelişmeleri yaşıyoruz.

Elbette önemli olan net dış finansmanın ne kadar azalacağı, hatta eksiye düşüp düşmeyeceği (vadesi gelen borcumuzu ödeyecek kadar bile finansman bulup bulamayacağımız). Bunu şimdiden söylemek zor. Salt FED’in kararlarına bağlı değil çünkü. Suriye-Irak-Kobani önemli. Son günlerdeki çalkantıda olduğu gibi Rusya ya da siyasi bir krize sürüklenirse Yunanistan da önemli.

Önce 2014’e ilişkin birkaç rakam vereyim. Parantez içlerinde ise 2013 değerleri yer alıyor: Yılı yüzde 2.8 (4.1) civarında bir büyüme ile kapatacağımız anlaşılıyor. 2013’e kıyasla daha az özel yatırım harcaması yapılacak (2013’te de azalmıştı yatırımlar). Yıllık ortalama işsizlik oranımız yüzde 10’a yükselecek (9.0). Cari işlemler açığının milli gelire oranı yüzde 5.5’e (7.9) düşecek. Altın dışı ihracatımız yüzde 5.5 (6.7) oranında artacak. Yıl ortalaması enflasyon yüzde 8.9 (7.5) olacak.

Temel senaryo altında 2015’in 2014’e kıyasla daha kötü bir yıl olacağını düşünüyorum. Yukarıdaki rakamlara dikkat ederseniz, 2014 de bir yıl öncesine kıyasla daha kötü geçti. Tahminlerim şöyle (hepsi yüzde cinsinden):

Büyüme: 2.5 civarı. Bundan daha düşük bir büyüme şaşırtmaz beni. Özel yatırımlarda artış beklemiyorum. Yıllık ortalama işsizlik oranı: 11 dolaylarında. Altın dışı ihracat artışı: Yüzde 5-7. Cari açığın milli gelire oranı: Yüzde 4.5-5.2. Yıllık ortalama enflasyon: Yüzde 8-9.0.   

Bitirmeden vurgulayayım: Bunlar temel senaryo altında geçerli. Hem daha iyi hem de daha karamsar senaryolar da mümkün. Son günlerdeki gelişmeler çerçevesinde ise karamsar bir senaryo iyimsere göre daha gerçekçi görünüyor.  

http://www.dunya.com/2015e-girerken-2-158167yy.htm
Ekonomi Arşivi
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ