‘VALLAHİ BİZ ŞEKERLEMEYİ ÇİN’DE YAPTIRIP, BURADA AMBALAJLIYORUZ’- GÜVEN SAK

Güven SAK

06 Şubat 2014 Perşembe 01:00

Dün soru şöyleydi: Bu Türk Lirası'ndaki değer kaybı kalıcı mıdır? Sorunun cevabının "evet” olduğu sanırım artık belli oldu. Ben bugüne kadarki hareketin esasen iktisadi nedenlerden kaynaklandığı kanaatindeyim. Ortada bir likidite bolluğu var diye cari işlemler açığınızı zamanında faraş gibi açarsanız, böyle olur. Bu ilk nokta. Günün sorusu ise şudur: Peki, kurdaki bu fiyat intibakı devam eder mi? İşte orada rivayet muhtelif. Ben size bir ilke söyleyeyim bugün: Eğer cari işlemler açığının kısa ve orta vadede nasıl küçüleceğini mantıklı ve makul bir biçimde, öyle lafı dolaştırmadan, izah edemiyorsanız, bu hareket daha bitmez. Neden? Dünyada uluslararası fon akımları vasıtasıyla finanse edilmesi gereken toplam açık miktarı azalırken, Türkiye’nin bir yüksek cari açık, düşük büyüme sarmalına yakalanmış olması kötüdür. Nokta. Peki, cari işlemler açığımız liranın bu değer kaybı ile birlikte kendiliğinden küçülmeye başlar mı? Ben zor olduğunu düşünüyorum. Gelin bir anlatayım. Şimdi lira değer kaybedince ne olur? Dışarıdan ithalat yapmak pahalılaşır. İhraç mallarımızın fiyatları ise dolar bazında ucuzlar. Normal şartlar altında (NŞA) ithalatın azalması, ihracatın ise artması gerekir. Açığımız ise kapanma yoluna girer. Ama hayat hep öyle NŞA seyretmez. Liradaki değer kaybının beklenen sonucu vermesi için, ithalat ve ihracatın yapısı ile ilgili ülkelerdeki talep ve arz koşulları önem taşır. İthalatınız normal bir mal değilse, fiyatı ne olursa olsun almanız gereken bir mal ise kurdaki fiyat intibakı yalnızca ithalat faturanızı kabartır. Aynı durum, ihracat pazarlarınızdaki talep koşullarını da dikkate almayı gerektirir. Avrupa hızla toparlanmayacaksa, ihracat artışı açısından işimiz zordur, mesela. İki kere iki dört etmez. Ayrıca Arap sokağındakiler bu ara Türkiye’yi pek sevmiyorlar. Bunun ihracat performansına etkisi nasıl olur diye de bir bakmak lazım. Neyse? Sohbet derse dönmesin. Ben size başımdan geçen bir olayı anlatıp, sorunun en azından kısmi cevabına döneyim. Soru şuydu: "Bu kur hareketi, Türkiye’nin cari işlemler açığını kısa vadede kapatır mı?” Bu sorunun cevabını merak ederken, beni geçenlerde merak ettirip, rakamlara baktırtan en önemli neden ise TEPAV’daki bir sohbetten çıktı. Ankara’da şekerleme üreten bir firmanın bir yetkilisi ile sohbet ediyordum. Merak bu ya, "Şekerlemelerin modası var mı? Nasıl takip ediyorsunuz?” diye sordum. Varmış. Bu aralar jelibona olan ilgi azalmış. Başka alanlara doğru gidiyorlarmış. Bir ara konu üretimin nasıl yapıldığına, malzemenin nasıl bulunduğuna gelince, birden muhatabımın dudaklarından şu cümleler döküldü: "Vallahi” dedi, "Biz bu şekerlemeleri esas olarak Ankara’da değil, Çin’de ürettiriyoruz. Üretilen şekerlerin son kullanma tarihi 1,5 yıl filan oluyor. Oradan konteynır’a koyuyorlar. Yaklaşık 2,5 ay içinde bizim fabrikaya geliyor. Ambalajlayıp piyasaya sürüyoruz.” Ben cevap olarak yalnızca "Yok artık” dediğimi hatırlıyorum. "Şekerleme yahu, onu da mı Çin’den alıyoruz?” "Ucuz ama” dedi muhatabım. Ben de sustum. Şimdi size gıda güvenliği ile ilgili bir şeyler anlatacak değilim. Bugün konu o değil.

Bu sohbetten sonra, Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı ikinci ülkenin artık Çin olduğunu öğrendim. 1998 yılında en çok ithalat yaptığımız ilk ülke Almanya, ikinci ise İtalya imiş. 2013 yılı itibariyle birinci Rusya, ikinci ise Çin olmuş. Almanya üçüncülüğe düşmüş. Dördüncülüğü birkaç yıldır istatistiklerde yer alan "adı açıklanmayan bir ülke” alıyor. İtalya ancak beşinci sırada kendine yer buluyor. En çok dış ticaret açığı verdiğimiz ülkeler açısından bakarsanız, sıralaması şöyle değişiyor: Çin birinci, Rusya ikinci oluyor. Türkiye’nin dış ticaret açığının yaklaşık yarısı bu iki ülkeden kaynaklanıyor. Cari işlemler açığının temelinde, dış ticaret açığı yattığına göre, kur intibakının olası etkisi için öncelikle buraya bir bakmak gerekiyor.

Ben buraya kadar anlattıklarımdan size üç sonuç çıkarayım müsaadenizle: Biz Çin’e maden satıp, makine aksamı, oyuncak dahil elektrikli aletler filan alıyoruz. Sattıklarımızın miktarı arz ile sınırlı, aldıklarımızı ise kaliteli bulduğumuz için değil, ucuz olduğu için alıyoruz. Ben bu kur intibakı neticesinde yüzde 30- 40 azalacak kişi başı gelirimizle gidip daha kaliteli ve pahalı mal aramaya başlayacağımızı sanmıyorum. Daha ucuzunu zaten bulamayız. Bakınız şekerleme örneği. Bu ilk nokta. Rusya ile ticaretimiz ise Çin’in aynadaki yansıması gibi. Rusya’ya makine aksamı, elektrikli alet satıp, oradan doğal gaz alıyoruz. Doğal gazı bu kışın ortasında fiyatı ne olursa olsun, almaya devam edeceğiz. Makine aksamı ve elektrikli aletlerde ise fiyatlar ucuzlayacağı için, Rusya özelinde belki bir faydamız olabilir. Bu da ikinci nokta. Üçüncüsü ise şöyle: Liranın değer kaybı ile birlikte cari işlemler açığımız kendiliğinden dengeye gelmez. Benim sonucum budur.

Denge kendiliğinden gelmezse ne olur? Kurdaki fiyat intibakı süreci daha burada durmaz. Ne yapmak gerekir? Tedbir almak gerekir. Harcamaları kısmak, tasarrufl arı artırmak, ciddi olduğumuzu göstermek gerekir. Bana kalırsa, bu yıl inandırıcı bir kemer sıkma programı olmadan olmaz. Dünden kalma orta vadeli program rakamları ile olmaz. Ne yazık ki olmaz. O dünya artık bitti. Sevseniz de böyle, sevmeseniz de böyle. Hem iktisadın sevgi ile ne alakası var, yahu!

Ekonomi Arşivi
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ