İnşaat Meselesi - Seyithan Ahmet Ateş

İnşaat sektörüne birçoğumuzun bakışı negatif. Benim bakış açım ise biraz farklı. Bir arkadaş grubunda inşaat konusu ve negatif etkileri mevzu bahis olunca hızlıca kendi fikirlerimi içeren bir yazı kaleme aldım. Bu platformda da bunu paylaşmak istedim.

Aşağıda değindiğim hususlar göz önünde bulundurulduğunda, sektörün doğal bir büyüme içerisinde olduğu ve ülkemizin hem ekonomisine, hem de yaşam kalitesine önemli faydalar sağladığı görülecektir. İnşaat sektöründe, diğer birçok alanda olduğu gibi bir talep ve bu talebe cevap veren arz var. Sektörün önemini ve katkılarını maddeler halinde açıklamaya çalıştım.

1- Türkiye’nin jeopolitiği: Türkiye yüzyıllardır sürekli oynak bir zemin üzerinde, ekonomisi sürekli gel-gitler ile dolu, enflasyon oranı sürekli yüksek seyrediyor. 2001 ekonomik krizinde insanımız milyarlarca lirasını bankalarda kaybetti. Ekonomik çalkantıların ise ardı arkası kesilmiyor. Fakat diğer taraftan, son 10 yılda artık gelirinin bir kısmını kenara koymak ve yatırım yapmak isteyen insanların sayısı arttı. Peki parasını nereye "park” edecek? Bu coğrafyanın insanı parasını borsa yatırmaya çekinir, haklıdır da, piyasa çok oynaktır, yatırım bilgisi gerektirir, adı üstünde "borsa oynanır”. (Bu konudaki ayrıntılar için Bkz. Sabri F. Ülgener, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, İstanbul: Der Yayınları,1991).

Emeklilik fonu gibi sistemler çok yenidir (BES iyi bir başlangıç), faiz meselesine ise ülkenin önemli bir kısmı soğuk bakar. Geriye 3 seçenek kalıyor: dolar, altın, gayrimenkul. Bu ise ülkenin geçmişine bakıldığında insanların çıkardığı rasyonel bir sonuçtur. Böylece gayrimenkule yönelik doğal bir talep oluşur.

2- Yıllık 541 bin 424 düğün: Gayrimenkule, inşaata olan talep bildiğimiz gibi sadece yatırım amaçlı değil. Yaş ortalamamız 29 civarında. Genç nüfusumuzun fazla olması, evliliklerin de fazla olması demek. Türkiye’de yıllık düğün sayısı TUİK verilerine göre 541 bin 424. Yani hiç birimiz yeni ev almasak bile, evli çiftlere gereken ev sayısı 540 bin. Çünkü gençler eski evlerde oturmak istemiyor. Türkiye’de yıllık üretilen konut ise yıllara göre değişmekle beraber 1 milyon civarında.

3- Talep-arz meselesi: İkinci maddeden hareketle, talep olmasa inşaatçı neden ev yapsın, peki serbest piyasa varsa talebi ve arzı neden ve nasıl engelleyelim?

Unutmayalım, bu ülkede 19.yy’dan başlayan bir apartman sevdası var. Osmanlıya kadar giden bu serüvenimizde modernleşmenin, batılılaşmanın bir göstergesi olarak apartmanları, yüksek binaları gördük. Her ne kadar o eski apartmanların mimari üslubu ile mevcut apartmanlar oldukça farklı olsa da apartman konsepti insanımızın zihninde bir üst statü olarak uzun yıllar yerini korudu.

Bir belediye başkanının anlattığı trajikomik hikaye bu gerçekliği tüm çıplaklığı ile anlatıyor. Belediyenin kentsel dönüşüm kapsamında bazı gecekondu sahiplerine müstakil ev önerdiğini, gecekondu sahiplerinin ise "sen bizi apartmana layık görmüyor musun?” diyerek bu teklife alındıklarını anlatıyor.

Şehirlerimizi saran kimliksiz apartman deryasında büyüyen, mimari, estetik, mahalle kültürü, diğergamlık , imece gibi kavramların zihninde gitgide anlamsızlaştığı insanlar olarak beklentimiz de haliyle daha güzel mahalleler ve yatay mimari yerine daha iyi apartmanlar oldu. Bu durumun ise pratikte birçok sebebi var. Bunların en başında ise maddi kısıtlar geliyor. Bir apartman dairesi aynı kalitedeki müstakil bir evden daha ucuz.

Mevcut durumda işleyen bir talep arz dengesi var. Yeni konut almak isteyen birisi varsa ve bu talebe karşılık müteahhit mevcut yasa ve yönetmeliklere uyarak bina yapmış ise bizim "bu konut yapılmasın ve bu ev satılmasın” dememiz birşey ifade etmiyor. Bizim beğenmediğimiz o yapıların hiçbirisi boş kalmıyor, insanlar yüzbinlerce lira vererek oralarda oturmayı seçiyor.

Bu durumda sormamız gereken soru, insanımız neden buralarda yaşamak istiyor? Bu duruma nasıl gelindi, insanların alım gücüne uygun, makul yaşam alanlarını nasıl oluşturabiliriz? Çocuklarımıza ve gençlerimize estetik algısını, mimari kültürümüzü nasıl daha iyi anlatabiliriz?

Bu sorulara verilen en güzel cevaplardan birisi Yaşayan Köy. Ankara Beypazarı’nda bulunan Yaşayan Köy adlı açık hava müzesine uğramanızı tavsiye ederim. Anadolunun farklı mimari örneklerini yeniden gün yüzüne çıkaran, her bölgeden getirilen yerel ustalar tarafından özenle inşa edilmiş 6 konağı hayranlıkla gezeceksiniz. Müzenin kurucuları Sema Hanım ve Harun Bey bu işe gönül vermiş, alın teri dökmüş, kısıtlı imkanlarla bu açık hava müzesini yaşatmaya çalışan insanlar.

Turgut Cansever’in mimarlık ve estetik hakkındaki kitaplarını okuyup ellerindeki türk kahveleri ile mimari tarihimiz hakkında sadece fikir beyan eden, sosyal medyada eski osmanlı mahallelerinin fotoğrafını paylaşıp ağıtlar yakanların aksine elini taşın altına koyan insanlar. Bu tür tabandan filizlenen girişimlerin sayısı artmadıkça mevcut apartman kültüründen şikayet etmek işin biraz kolayına kaçmak doğrusu.

Bu konuyla alakalı diğer bir mesele, inşaat ve apartman konusuna hepimizin eleştirel yaklaşmasına rağmen birçoğumuzun apartmanlarda oturuyor oluşu. Meslek liseleri konusunda da maalesef benzer bir yaklaşım mevcut ( Bkz. "); background-size: 1px 1px; background-position: 0px calc(1em + 1px);">http://omer-demir.net/gercekten-meslek-lisesi-memleket-meselesi-mi/). Meslek lisesi memleket meselesi fakat günün sonunda bu okullara çocuğunu göndermeye kimse yanaşmıyor. (Bkz. "); background-size: 1px 1px; background-position: 0px calc(1em + 1px);">Dünya Gazetesi haberi : 450 öğrenciden 24’ü kayıt yaptırınca okul açılmadı. İnegöllü 3 sanayicinin geçen yıl örnek bir projeye imza atarak ilçeye kazandırdığı alanındaki tek özel teknik okul, yeterli ilgi görmeyince açılamadı) Ama "birilerinin” o okullara gitmesini istiyoruz. İnşaat mevzusunda da , eski evlerde kimse oturmak istemiyor ve yeni evleri seçiyoruz, eski çarşılarda alışveriş yapmak yerine AVM’leri tercih ediyoruz, eski parasız yollar yerine (E-5) otobanları tercih ediyoruz, ama günün sonunda: yeni evlerimizden veya AVM’lerden tepki veriyoruz: Betona hayır!

Bu işte bir tezatlık veya denge sorunu olduğu açık.

4- Deprem gerçeği: Şehirlerimizin, evlerimin büyük bir kısmı maalesef sağlam değil. Gerekli inşaat, güvenlik vs standartlarına uyulmadan inşaa edilmiş yerler. Neredeyse ülkenin yarısının yenilenmesi gerekiyor. İnşaat sektörü bu gerekliliği yerine getiriyor, daha güvenli ve düzenli binalar, yaşam alanları oluşturuyor. Bu ise insanımızın daha sağlıklı alanlarda yaşaması, yaşam kalitesini yükseltmesi demek. Sürecin yanlış yönetilmesi sürecin kendisinin yanlış olduğunu göstermiyor.

5-İstihdam: İnşaat sektörü 1 milyon 250 bin kişiyi istihdam ediyor. Bu kadar insanı istihdam eden bir sektörü şeytanlaştırmaktan ziyade ehlileştirmenin yollarına bakmak gerekiyor. İşsizliğin bu kadar yüksek olduğu ülkemizde insanlarımıza iş kapısı açan inşaat sektörü önemli bir istihdam kaynağı. Bunun dışında, Türk müteahhitlerin yurtdışındaki inşaatlarında çalışan türklerin sayısı ise 140 bin civardında. 140 bin insan yurtdışında çalışıyor, kazançlarını ise Türkiye’ye aktarıyor.

6- Devlet ve belediyeler için gelir kaynağı: Tüm inşaat işlerinde devlet ve belediye gelir elde ediyor. Bu sayede devletin geliri artıyor, bu gelir ise dolaylı olarak biz vatandaşların kullanımına sunuluyor. Tapusundan inşaat iznine, oturum izninden konut vergisine ve çöp vergisine varana kadar belediyeler ve devlet kurumları bu süreçten gelir elde ediyor. İnşaat sektörü gripin gibi her sektöre fayda sağlıyor. Unutmayalım, bu belediyelere ise oyu biz veriyoruz.

Türkiye’nin hem kıyı şeridini, hem de iç anadoluyu, karadenizi zaman zaman dolaşan birisi olarak hiçbir belediye arasında bir fark göremediğimi de not etmek isterim. Tüm belediyeler bu süreçten memnun görünüyor. Bu durumda şikayet ettiğimiz durumun dolaylı sorumluları da biz olmuyor muyuz?

Bu arada şunu da unutmayalım, bizim şikayet ettiğimiz inşaat sektörünü canlandırmak için hem ABD hem de Avrupa’da ülkeler vatandaşlarını cazip kredi imkanları ile teşvik etmeye çalışıyor.

7- Şehirlerimiz avrupa gibi değil, çok çarpık: Bizim şehirlerimiz Avrupadakiler gibi değil. Sokaklarımız, mahallelerimiz, alelade yapılmış, parkı, bahçesi, park alanı olmayan yerler. Bu durum belki o zamanın sosyolojisine uyan ve insanların kendilerini oldukça rahat hissettikleri yerlerdi.

Ama insanların beklentileri değişti. İnsanlar artık buralardan ziyade kaldırımı olan, parkı olan, kanalizasyon vs gibi altyapısı düzgün muhitlerde yaşamak istiyor. Nostalji ile "eski mahallelerimiz” diyebiliriz, ama bunu diyenler bile o mahallelerde oturmuyor, lüks apartmanları tercih ediyor. Belli bir gelir seviyesine ulaşan insanlar çoğu yerde tarihi mahalleleri terketmiş durumda. Yeni yaşam alanlarının oluşturulması ise ya kentsel dönüşümle, ya da yeni mahallelerin oluşturulması ile mümkün. İnşaat sektörü bu dönüşümü sağlamak için de elzem.

8- Altyapımız çok kötü, yollar, köprüler gerekiyor: Ülkemiz altyapısı muadilleri ile karşılaştırıldığında oldukça gerideydi. Bu ülkenin en büyük şehirleri birbirine iki arabanın zor sığacağı yollar ile bağlıydı. Bu durumda, Avrupa’nın belki 50 yıl önce bitirdiği işe biz yeni koyulduk. Belki bu altyapı işleri bir 10 yıl daha devam edip daha sonra yavaşlayacaktır. Ama şu an için elzem bir iş. İnşaat sektörü sadece bina yapımını kapsamıyor. Yollar, barajlar, hastaneler, köprüler, sağlık ocakları, okullar, tuneller, kamu binaları, tren yolları, havalimanlar ülkemizin daha yaşanılabilir bir yer; yatırım yapılabilir, üretim yapılabilir bir ülke olması için mecburen yapılması gereken işler. İnşaat bir tercih değil zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Daha düzgün yollara, havalimanına, elektrik bağlantısında sahip bir şehir daha fazla yatırım çekiyor.

9- Türk insanı geleneksel olarak yeni ve büyük evleri seviyor: Ülkemiz insanı geniş, güzel evlerde oturmayı, evinin içinin güzel mobilyalar ile döşenmesini seviyor. Geniş mutfağı, kileri, balkonu olan, ebeveyn banyolu, kaloriferli, asansörlü, hatta giyinme odası olan evlere geçmeyi istiyoruz. Bu yönde kuvvetli bir eğilim var. Kaçımız artık yeni bir ev alırken alaturka tuvaleti önceliyoruz? Değişen öncelikler ve bu beklentilere uygun ürünler sunan bir inşaat sektörü var. Belki sokağımızı, parkımızı önemsemiyoruz ama evimizi, ferahlığını önemsiyoruz. Bu ise eski evlerin tadilatı ile olacak işler değil. Özellikler kadınlarımız yeni evlere, mobilyalara meraklı. Bu kültürel karakteristiğimiz de inşaata olan talebi artırıyor.

10- Spill-over Effect (Taşma Etkisi): Türkiye de müteahhitlikle işe başlayan insanlarımız bu alandaki deneyimlerini daha farklı sektörlere de aktarmaya başladılar. Hastane inşa eden müteahhitimiz artık yurtdışında bu hastaneyi de işletiyor, bu hastanenin sağlık ekipmanını da Türkiye’den satın alıyor. Rusya’da otel inşa eden, AVM yapan müteahhitimiz artık bunları işletiyor. Havalimanı yapan TAV bunların işletmesini de yapıyor. Daha önce sadece geleneksel inşaat işi yapan Türk firmaları artık TANAP boru hattını döşüyor, yurt dışında enerji projelerinde önemli altyapı işleri alıyor. Yani inşaat firmalarımız artık bir müteahhitlik firmasından ziyade hizmet üretimine geçmiş bulunuyor. Müşavirlik sektöründe faaliyet gösteren firmalarımızın da sayısı artıyor.

11- Bu iş sadece apartman işi değil: Artık sıfırdan, dünyanın en büyük barajını, hastanesini, köprüsünü, havalimanını inşa eden kocaman bir sektör oluştu. Öyle ki, tunel konusunda dünyanın en iyileri arasında olan Avusturya ve Slovenya arasındaki tunel ihalesi işini bir Türk firması kazanabiliyor. Dünyanın en büyük 250 inşaat firması arasında 44 firma ile Çinden sonra en çok firma bulundurarak ikinci olan bir Türkiye var. Bu başarıyı görmezden gelemeyiz.

12- Sektör, inşaat söktörü dışında da birçok alt sektörü besliyor: Mobilya, perde, ahşap, beyaz eşya elektronik bunlardan sadece birkaçı. Ağustos 2020 itibariyle (geçen aylardaki yüksek konut satışlarının etkisiyle) mobilyacılar 2–3 ay sonrasına randevu verebiliyor. Bu sahadaki ürünlerimiz yurtdışında da türk müteahhitler öncülüğünde ihrac edilmeye başlandı. Washington DC’de kaldığımız apart oteli yapanlar da, içine İstikbal mobilya’yı koyanlarda bizim müteahhitlerimiz.

13- İnşaat sektörünün yerlileşmesi: İnşaat sektöründe birçok ürün yerli değildi (Vinç, asansör, bazı kimyasallar vs.) Sektör büyüyüp profesyonelleştikçe inşaat sektöründeki alt ürünler de yerlileşmeye başlıyor.

14- Tasarrufa özendirmesi: İnsanlar ev alarak uzun vadeli tasarruf ederler. Genel olarak tasarruf fakiri bir ülke olarak, insanları uzun vadeli bir tasarrufa yönlendirilmiş olur. Gönül isterki bu tasarruflar gayrimenkul (nakledilemez) den ziyade menkul (nakledilebilir) alanlara yönelsin, fakat bkz. Madde 1.

15- Yabancılara konut satılması: Yabancıların yatırım yapabileceği bir yatırım imkanı sunulması. Yabancılara satılan konutlarla ülkeye her yıl milyarlarca dolar para girişi oluyor. Cari açığımız için faydalı bir ticaret yöntemi. Bu insanları uzun vadeli buraya bağlamış ve sürekli bir turizm geliri elde etmiş oluyoruz. 2019’da bu satışlardan elde edilen gelir 6 milyar dolar gibi hatırı sayılır bir miktardı.

16- İnşaat sadece bina dikmekten ibaret değil: Kalebodurundan penceresine, muftak armatöründen asansörüne kadar 200’e yakın alt alan var. Bu ise düşünüldüğünden daha büyük bir sektörü beslemesi demek. 200 alt alanı besleyen bir sektörü neden gözden çıkaralım, veya neden kötüleyelim?

17- Yurtdışı Müteahhitlik Geliri: Türkiye’nin son 30 yılda yurtdışında yaptığı iş miktarı 400 milyar dolar oldu. Amerika’dan Rusya’ya, Afrika’dan avrupa ya türk müteahhitler dünyanın işini yapıyor. İş insanlarımız inşaat işinden yüzmilyarlarca dolar para kazanıyor ve bu gelir bir şekilde ülkemiz hanesine yazılan bir kazanç. Bu miktarda bir kazanç elde edilen başka bir alan bildiğimiz kadarıyla yok.

18- Softpower/yumşak güç: Türkiye, bu alanda kazandığı kabiliyeti artık uluslararası ilişkilerde masaya bir asset olarak koyuyor. Afrika, Güney Amerika, Orta Asya gibi ülkelerde yardım faaliyetlerinde, kalkınma yardımlarında, ikili ilişkilerde inşaat alanındaki kazanımlarını kullanabiliyor. "Altyapının yeniden kurulması, yeni şehirlerin inşaası, hastane, havalimanı veya liman yapımı” gibi alanlarda size yardımcı olabiliriz deniliyor. Bu alanda neredeyse dünyanın en iyi, en hızlı hareket edebilen ülkeleri arasındayız.

19- Kayıt dışının sisteme girmesi: İnşaatın endirekt etkilerinden birisi de insanımızın kayıtdışı birikimini bir şekilde sisteme dahil etmesi. 2020 yılında yastıkaltı tasarruflardan konuta 90 milyar lira aktı. Dünya gazetesinin haberine göre "Kamu bankalarının düşük oranlı kredi kampanyası sayesinde haziran ve temmuz aylarında konut sektöründe çifte rekor yaşanırken, sektör temsilcileri 90 milyar liraya yakın yastıkaltı tasarrufunun ekonomiye kazandırıldığını belirtiyor.”

20- Sosyal konut talebi: İnşaat sektöründeki ana oyunculardan birisi de TOKİ. Sosyal devlet ilkesiyle hareket eden yönetimler, ihtiyaç sahibi insanların oturabileceği konutlar üretiyor. Normal şartlar altında ev sahibi olamayacak ve ömür boyu kirada oturmak zorunda kalacak bir milyona yakın kişi TOKİ sayesinde ev sahibi oldu. TOKİ’de bu süreçte yaptığı bazı yanlışlardan ders çıkarmaya başladı. Güzel örnekler artmaya başladı.

21- Finansal istikrar ile birlikte kredi imkanlarının artmış olması: İnşaat sektöründeki ivmelenmenin bir diğer sebebi olarak, Türkiye’nin ekonomik olarak daha öngörülebilir bir ülke olması ve finansal istikrar ile birlikte finansa/krediye erişimin kolaylaşması görülebilir. Kredi vadelerinin 15 yıla kadar yayılması, daha çok insanın bankacılık sistemine girmesi ve kredi imkanı elde etmesi, bankacılık sektörünün de kredi verme iştahı inşaat sektörünün ivmelenmesine katkı sağladı.

22- Tüm bunlar inşaat sektörünün pir-ü pak olduğunu göstermiyor.

Ana sorunlar;

· Rant oluşumu ve bunun kamunun yararına kullanılmaması/dağıtılmaması

· Ana işi sanayi olan, üretim olan firmaların da inşaat sektörüne girmesi, ellerindeki parayı inşaata yatırmaları

· Şehirlerin silüetinin bozulması, hızlı ve düzensiz büyüyen şehirler

· İnşaat hammaddeleri için orman arazilerinde hoyratça kullanılması. Bkz. Burdur yöresindeki mermer ocakları

· Tarım veya orman arazilerinin konut inşaatı için kullanılması

· Bazı büyük altyapı ihalelerinin şeffaf ve rekabetçi bir ihale ile gerçekleştirilmemesi, bazı firmaların öne çıkması

· Belediyelerin bu sektörü önemli bir kazanç kapısı olarak görmesi ve gerekli denetimleri yapmayarak inşaatlara "yol vermeleri”

· İnşaat sektörünün yadsınamaz miktarlarda yaptığı ihtalat, halen önemli inşaat malzemelerinin yabancı menşeili olması

· İrili ufaklı yüzbinlerce müteahhitin ortaya çıkması, gerekli kontrol ve mevzuatın eksikliği

Ekonomi Arşivi
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ