Yeni Cumhurbaşkanı'nın 'teşekkür' konuşması, 'ideolojik devlet' yerine 'hadim devlet' anlayışının güçlü vurgularıyla dolu olacaktır.

'Eski Türkiye'yi sömürerek bir yerlere gelenler, hak ettiklerinden milyon kat fazlasını elde edenler, istedikleri kadar feryat edebilirler.

Bugünlerde 'vaat' ettikleri gibi seçim sonuçlarını gördükten sonra 'kahkaha' da atabilirler!..

Biz, Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçları açıklandığında hafif bir tebessümle yetiniriz.

İçinden herkesin kendince pay çıkartabileceği bir küçük tebessüm!..

Geçmişten bu yana Cumhurbaşkanlığı

Bu Cumhurbaşkanlığı seçimleri, çoğu zaman milletin başını ağrıtan gerilimlere sahne olmuştur.

Yakın tarihe şöyle bir göz atmak gerekirse;

Türkiye'de cumhuriyetin ilanından bu yana iki farklı Cumhurbaşkanlığı modeli tecrübe edilmiştir. 1924 Anayasası'yla çerçevesi çizilen ilk model varlığını ancak 1960 darbesine kadar sürdürebilmiştir. Diğer taraftan, 1961 Anayasası'yla başlayıp 1982 Anayasası'yla revize edilen ikinci modelse, varlığını fiili olarak bugüne kadar sürdürse de, aslında 2007'deki Anayasa düzenlemesi ile son bulmuştur.

1960 darbesi ile sona eren ilk modelde, seçilen Cumhurbaşkanı 'siyasi lider' olarak tanımlanmıştır. 1924 Anayasası ile Cumhurbaşkanı'nın görev süresi bir seçim dönemiyle sınırlandırılsa da, öncesinde Cumhurbaşkanlığı görevini yürütmüş kişilere yeniden seçilme imkânı tanınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin egemenliğin uygulayıcısı olduğu bu dönemde, Cumhurbaşkanı da toplumdan aldığı destek sayesinde sistemin en güçlü aktörü olmuştur.

1961 Anayasası'yla bu modelden vazgeçilerek, bugüne kadar uygulanmış olan ikinci modele geçilmiştir. 1961 ve 1982 Anayasaları, üç önemli değişiklikle, Cumhurbaşkanı'nın siyaset-bürokrasi, toplum-devlet ilişkilerindeki konumunu tersine çevirmiştir. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanı'nın görev süresi genel seçimlerden bağımsızlaştırılarak 7 yıla çıkarılmış, seçilme süresi de bir dönem ile sınırlandırılmıştır. Dahası, Cumhurbaşkanı'nın siyasi partiler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ile üyelik ilişkisi de kesilmiştir. Bu düzenlemeler ile Cumhurbaşkanı'nın siyasal sistem içindeki konumu tamamen değiştirilmiş, Cumhurbaşkanlığı makamı 'halktan ve siyasetten kopuk' bir yapıya dönüştürülmüştür.

'VESAYET BEKÇİLİĞİ' DÖNEMİ BİTİYOR!..

1961 ve 1982 Anayasalarındaki düzenlemeler ile amaçlanan, Cumhurbaşkanı'nın toplum ve siyaset karşısında mevzilenen bürokrasiden yana olması ve vesayet sisteminin beklentilerini karşılamasıdır. Dönemin darbecileri tarafından üstlenilen bu rol Cumhurbaşkanlığı makamına biçilmiştir.

Önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi, bir dönemi sonunu getirecektir.

Artık halk tanıdığı, bildiği, sözüne güvendiği, icraatlarını gördüğü adayı Cumhurbaşkanlığı'na taşıyacaktır.

'Vesayetçi'lerin bu ortamda herhangi bir şansı bulunmamaktadır.

Sayın Ekmelettin İhsanoğlu pek tanınmayan bir isimdir, milletin yararına olan bir işe imza attığı görülmemiştir, aslında herhangi bir işe imza attığı da görülmemiştir.

'Ekmel Bey', öylesi gerektiğinde CHP söylemine sarılan, 'zararlı' gördüğünde 'Ben CHP'nin adayı değilim ki!' yoluna sapan bir isimdir.

'Biraz oradan, biraz buradan eh birazcık da şuradan oy devşirme' hesabına yaslanan bir isimdir.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise bugüne kadar yaptıklarını Cumhurbaşkanı olduğunda yapabileceklerinin teminatı olarak gösterebilme avantajına sahiptir.

Bugüne kadar ortaya koyduğu tempo, Köşk'te 'terleyen Cumhurbaşkanı' olarak görev ifa edeceğini belgelemektedir.

SON 12 YILDA MÜTHİŞ PERFORMANS!

Sayın Erdoğan'ın en büyük avantajını bugüne kadar yaptıkları oluşturuyor.

'Aynası iştir kişinin lâfa bakılmaz!'

Ne yapmış Sayın Erdoğan?..

Alanımızdaki performansına şöyle bir göz atalım:

GSYİH ve Kişi Başına

Düşen Gelir

2002 öncesinde daralan ekonomi, 2003 yılında %5,3, 2004 yılında %9,4, 2005 yılında %8,4 ve 2006 yılında %6,9 oranlarında büyürken, benimsenen politikalar ile büyüme eğilimi daimi kılınmıştır. Tüm dünyayı esir alan krizin etkisiyle, ekonomide 2009 yılında %4,8'lik bir daralma yaşanmış olsa da, 2010 yılında görünüm normale dönmüş ve sağlanan %9,2'lik büyüme ile Türkiye dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ülkesi olmuştur.

Dahası, kişi başına düşen gelirde de ciddi bir yükseliş sağlanmıştır. 2001 yılında 3 bin dolar düzeyinde olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir geride bırakılan 11 yılın ardından 10 bin doların üzerine çıkmıştır. Kişi başına düşen gelir açısından, öncesinde alt-orta gelir grubuna dahil olan ülkemiz, şimdilerde üst-orta gelir grubunda olmakla birlikte yüksek gelir grubuna girme yolunda ilerlemektedir.

Enflasyon

2001 krizinin yaşanması ile döviz kuru hedeflemesine dayalı para politikası terk edilerek örtük enflasyon hedeflemesine geçilmiş ve bu sayede 2001 yılı sonunda %54,4 olan enflasyon oranı 2004 yılında son 34 yılın rekoru olarak kayıtlara geçen orana, %9,4'e düşmüştür. 2010 yılında %6,4 olarak gerçekleşen enflasyon, 2011 yılında bir miktar yükselmiş fakat sonrasında tekrar düşüş eğilimine girmiştir. 2011 yılında %10,45 olarak gerçekleşen enflasyon oranı, 2012 yılındaki %6,16'lık oran ile 1968 yılından bu yana gerçekleşen en düşük seviyeye gerilemiştir.

Bütçe Açığı

2002 yılında benimsenen istikrar programları ile bütçe açığının azaltılması yönünde de uygulamalara gidilmiştir. 2002-2008 yılları arasında hazırlanan ve uygulamaya koyulan bütçelerin yapısı güvenilir, şeffaf ve öngörülebilir nitelikte olmuştur. Öyle ki, olumlu bütçe performansı, küresel ekonomik krizin başlangıç yılı olan 2008 yılında da devam etmiş ve 2008 yılında bütçe açığının GSYİH içindeki payı %1,8'e kadar düşürülmüştür. Aynı şekilde, 2011-2013 yılları da mali disiplinin sürdürüldüğü yıllar olmuş, 2012 yılında %1,8 inen bütçe açığı 2013 yılında ise %1,1'e gerilemiştir.

Yukarıda bahsi geçen ekonomik göstergelerdeki iyileşmeler, ülkemizde son 12 yılda nereden nereye gelindiğini özetlemeye yetmektedir. Bir tarafta, vesayet sisteminin cumhurbaşkanları ve koalisyon hükümetlerinin başarısızlıklarından kaynaklanan ekonomik krizler, yoksulluk ve darboğaz; diğer tarafta ise siyasi ve ekonomik istikrar ortamının getirdiği gelişmeler vardır.

Cumhurbaşkanlığı makamında görmek istediğimiz, uzun yıllar boyunca ülkemizin ve milletimizin kanını emen vesayetçilerin belirlemediği bir isimdir.

Özetin özeti…

Uzun lafın kısası:

Yeni Türkiye için Recep Tayyip Erdoğan!..