Frankfurt Notları 34: Frankfurt’un Bir Kasabasında Nuri Demirağ’ı Hatırlamak…

Frankfurt’un çevresindeki küçük bir kasabada yürürken dikkatimi çeken bir şey oldu: Sanayi tesisleri sadece metropollerde değil, küçük kasabalara kadar dengeli bir şekilde yayılmıştı. Bu kasabada karşıma çıkan fabrikalardan biri İtalyan, diğeri Fransız sermayeliydi. O an fark ettim ki, bu fabrikalar yalnızca üretim yerleri değil; aynı zamanda istihdamı, nüfusun dağılımını ve çevresel dengeyi düzenleyen unsurlar.

Almanya’nın bu çok merkezli kalkınma modeli, şehirlerin aşırı büyümesini önlerken kırsalın cazibesini koruyor, yaşam kalitesini ülke geneline dengeli bir şekilde yayıyor. Üstelik bu denge yalnızca metropoller arasında değil, eyaletler düzeyinde de gözetiliyor. Bavyera otomotiv ve ileri teknolojiyle, Baden-Württemberg mühendislik ve makine sanayiiyle, Kuzey Ren-Vestfalya ağır sanayi ve enerjiyle, Hessen finans ve lojistikle, Doğu şehirleri ise mikroçip ve yenilenebilir enerji yatırımlarıyla öne çıkıyor. Yani Almanya’nın ekonomik gücü, yalnızca Berlin ya da Frankfurt gibi birkaç merkezden değil, onlarca şehirden besleniyor.

Bu tabloya bakarken kendimi bir anda Cumhuriyet’in erken yıllarına, Nuri Demirağ’ın vizyonuna götürülmüş gibi hissettim.

 Makale içeriği

 Demirağ, yalnızca demiryolu ve havacılıkla değil; aynı zamanda 1945’te kurduğu Millî Kalkınma Partisi ile de dikkat çekmişti. Programında yer alan Köykent, Madenkent ve Sanayikent projeleri, aslında bugünün Almanya’sında gördüğüm modele oldukça benziyordu.

Köykent: Tarıma dayalı köylerin modern altyapı, eğitim ve sağlık hizmetleriyle kendi kendine yeten merkezlere dönüşmesi. Madenkent: Madenlerin işlendiği bölgelerin sadece işçi yerleşimleri değil, sosyal ve kültürel yaşamı da kapsayan kentlere evrilmesi. Sanayikent: Fabrikaların etrafında planlı ve sürdürülebilir bir kentleşmenin inşa edilmesi.

 

 Makale içeriği


Bu projeler hayata geçirilebilseydi, Türkiye’nin sanayileşme ve kentleşmesi yalnızca birkaç büyük şehre sıkışmaz, ülkenin dört bir yanına dengeli biçimde yayılabilirdi.

Ne yazık ki bu vizyon gerçekleşmedi. Türkiye, 1950’lerden itibaren hızlanan göç dalgasıyla birlikte kontrolsüz bir kentleşme sürecine girdi. "Köykent” benzeri yapılar kurulamadığı için gecekondu bölgeleri büyüdü; nüfusun birkaç metropole yığılması yalnızca şehirlerde yaşam kalitesini düşürmedi, kırsalın boşalmasıyla birlikte tarımda verimlilik ve üretim de geriledi.

Dönem dönem gündeme gelen kırsal kalkınma ve "köye dönüş” projeleri ise genellikle parçalı kaldı ve başarı elde edilemedi. Sonuç olarak hem kentlerin yükü arttı hem de köyler giderek yaşlı nüfusun mekânı haline geldi.

Frankfurt’un küçük bir kasabasında gördüğüm tablo, bana Demirağ’ın 1940’larda kurmaya çalıştığı hayalin başka bir coğrafyada gerçekleşmiş hâlini gösterdi. Almanya, sanayi yatırımlarını ülkenin dört bir yanına yayarak istihdamı ve yaşam kalitesini dengelemiş görünüyor.

Bugün Demirağ’ın Köykent, Madenkent ve Sanayikent vizyonunu, belki birtakım güncellemelerle yeniden gündeme almak, sadece geçmişi hatırlamak değil; geleceğe dair yeni bir yol haritası çıkarmak anlamına da gelebilir belki. Belki de Demirağ’ın hayali, bir dönemin girişimcisinin ütopyası değil; Türkiye’nin hâlâ ihtiyaç duyduğu bir gelecek tasarımıdır.

NOT:

Bu yazıyı aslında daha önce bir tarihte yazmayı planlamıştım. Yazıyı yazdıktan sonra da Nuri Demirağ'ın torunu Prof. Dr. Banu Onaral Hocaya Banu Onaral gönderecektim. Ne var ki, Amerika'dan yaşayan Banu Hocam, 2024 yılının Aralık ayında vefat etti.

Bu vesile bir kez daha Allah'tan diliyorum Hocamıza.

Mekanı cennet olsun Hocamızın.

 

 Makale içeriği

 

 

 


Frankfurt Notları
Uzm.Klinik Psk.Gülşah AKÇAY CİVRİZ