Gecikmiş Bir Vefa, Gecikmiş Bir Teşekkür
Bilim tarihinin bugünkü anlatısı, çoğu zaman Batı merkezli bir çizgide ilerler. Oysa insanlık tarihinin bilimsel gelişmeleri, farklı medeniyetlerin katkısıyla şekillenmiştir. Bu katkılar arasında İslam dünyasının bin yılı aşkın süreye yayılan bilimsel mirası ise sıklıkla ihmal edilir. İşte bu unutulmuş geçmişi ortaya çıkaran, arşivlerin tozlu raflarından alıp yeniden insanlığa sunan kişi, Prof. Dr. Fuat Sezgin’dir. Bu yazı, onun sadece hayatını değil; aynı zamanda ardında bıraktığı eserleri, kurduğu kurumları, yaşadığı zorlukları ve ölümünden sonra yaşanan krizleri detaylı biçimde ele alarak, 2018 yılı Haziran ayında vefat eden Hoca’ya, geç kalınmış bir vefa borcunu yerine getirme çabasıdır.
Bir Bilim Yolculuğu: Bitlis’ten Frankfurt’a
1924 yılında Bitlis’te doğan Fuat Sezgin, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı eğitimi alırken Alman oryantalist Prof. Dr. Hellmut Ritter’in öğrencisi oldu. Ritter’in etkisiyle bilim tarihine yönelen Sezgin, klasik İslam kaynaklarını doğrudan okuyabilecek düzeyde Arapça, Farsça ve diğer doğu dillerine hâkim hâle geldi. 1954 yılında tamamladığı "Câbir bin Hayyân’ın Bilimsel Eserleri” başlıklı doktora tezi, Batı’da sıkça göz ardı edilen İslam kimyacılığının bilimsel niteliğini ortaya koydu.
Ancak Sezgin’in Türkiye’deki akademik serüveni, 1960 darbesi sonrası üniversitelerden uzaklaştırılan "147’likler” arasında yer almasıyla sona erdi. Türkiye’de akademik faaliyetleri engellenen Sezgin, Almanya’ya gitti ve Frankfurt Goethe Üniversitesi’nde bilim tarihine dair çalışmalarına kaldığı yerden devam etti.
Frankfurt’ta Bir Enstitünün Doğuşu
Sezgin’in Almanya’daki bilimsel kariyeri yalnızca bireysel üretimle sınırlı kalmadı. 1978 yılında Frankfurt Goethe Üniversitesi bünyesinde Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nü kurarak, bilim tarihine kurumsal bir boyut kazandırdı. Aynı zamanda bu enstitüye bağlı olarak kurulan müzede, İslam medeniyetinde geliştirilmiş astronomik aletler, optik cihazlar, saatler, cerrahi araçlar ve haritalar gibi sayısız bilimsel objenin replikaları sergilendi. Bugün hâlâ Frankfurt’ta faaliyet gösteren bu müze, İslam bilim tarihine adanmış dünyanın en kapsamlı koleksiyonlarından biridir.
Sezgin’in Eserleri: Bir Bilim Arkeoloğunun Ürünleri
Sezgin’in hayatı boyunca yazdığı eserler, onun titizliğini ve bilimsel adanmışlığını açıkça ortaya koymaktadır. En kapsamlı eseri, 17 ciltlik "Geschichte des Arabischen Schrifttums” (Arap-İslam Bilim Tarihi) adlı külliyattır. Bu devasa çalışma, 7. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Arapça yazılmış bilimsel eserleri ve bilim insanlarını sistemli bir biçimde sınıflandırır. İçerdiği:
ona yalnızca tarihçi değil, aynı zamanda bir bilim arkeoloğu niteliği kazandırır.
Ayrıca:
Bu eserlerin her biri, yalnızca akademiye değil; kamuoyuna da yönelmiş bir kültürel hafıza inşasıdır.
Bilime Adanmışlık: Kuru Ekmekle Geçen Öğle Araları
Fuat Sezgin’in bilimsel başarılarının ardında, istisnai bir çalışma disiplini yatmaktadır. Günde 16 saate varan çalışma temposu, araştırmalarını asla yarıda bırakmaması, hatta öğle yemeklerinde zaman kaybetmemek için yalnızca kuru ekmekle yetinmesi, onun için bilimin bir meslek değil bir yaşam biçimi olduğunun göstergesidir. Bu tutumu, akademik titizliğin nadir örneklerinden biri olarak hâlâ anlatılır.
Türkiye’de Kurumsallaşma: Gülhane Müzesi ve FSTC Vakfı
2008 yılında, Cumhurbaşkanlığı himayesinde İstanbul Gülhane Parkı’nda açılan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Frankfurt’taki koleksiyonun önemli bir bölümünün Türkiye’ye taşınmasını sağladı. Aynı dönemde kurulan Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı (FSTC) ise hocanın eserlerinin Türkçeye çevrilmesi, yayın faaliyetleri ve akademik burslarla mirasının yaşatılması görevini üstlendi.
Frankfurt’taki Anlaşmazlıklar ve Bilimsel Mirasın Krizi
Fuat Sezgin’in 2018 yılında vefatının ardından Frankfurt’taki vakıf ve enstitüde yönetimsel krizler başladı. Özellikle arşivlerin kilitlenmesi, çalışanların görevlerine son verilmesi ve dijitalleştirme projelerinin durdurulması gibi gelişmeler kamuoyuna yansıdı.
Perspektif.eu’da yer alan haberler, bu süreci detaylı biçimde ortaya koydu:
Bu gelişmeler, yalnızca mülkiyet değil; bilimsel etik, kamusal sorumluluk ve uluslararası iş birliği gibi temel kavramları da gündeme taşımaktadır.
Fuat Sezgin Vakfı, Anlaşmazlıklar ve Bilal Erdoğan’ın Gayretleri
Geçmişe Değil, Geleceğe Karşı Bir Sorumluluk
Fuat Sezgin’in hayatı, yalnızca bir bilim insanının hikâyesi değil; aynı zamanda bilgiye, hakikate ve insanlığa adanmış bir medeniyet inşasıdır. O, Doğu'nun unutulmuş bilimini arşivlerden çıkarıp insanlığa kazandıran bir hafıza işçisidir. Kurduğu enstitüler, yazdığı eserler ve şekillendirdiği kurumlar, bilim tarihine dair daha adil bir bakış açısının mümkün olduğunu göstermektedir.
Ancak bu miras, yalnızca yazılı belgelerde değil; aynı zamanda titizlikle kurduğu yapılarla da korunmalıdır. Bugün Frankfurt’taki kriz, bilimsel mirasın korunması için sadece iyi niyetin değil; şeffaflık, uluslararası iş birliği ve yönetişim ilkelerinin de ne kadar hayati olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bu yazı, hem gecikmiş bir teşekkür hem de gecikmiş bir vefa ifadesidir. Fuat Sezgin gibi bir ismin bu topraklardan çıkmış olması; onunla aynı gök kubbenin altında yaşamış olmak, derin bir gurur ve içten bir hüzün uyandırıyor.
Ama bu satırlar aynı zamanda bir çağrıdır: Fuat Hoca’nın mirasına sahip çıkmak, sadece geçmişe değil; aynı zamanda bilime, hakikate ve ortak geleceğimize karşı bir sorumluluktur.
Dilerim ki atılan adımlar yerini bulur ve Fuat Hocamızın ruhu bu çabalarla huzur bulur.